•9•

3K 238 25
                                    

•9•
"Demek Aksel sizin sınıfta."
"Evet Uraz! Dediklerimi tekrarlayıp durma artık."
"Sabrımı zorluyorlar." dedi adımlarını hızlandırarak. Şuan sabahın altısıydı ve biz bilmem bir yere gidiyorduk. Lanet olası Uraz yüzünden hayatımın aşkı uykumdan vazgeçmiştim.
"Uraz bu saatte nereye gidiyoruz aslanım?"
Aslanım mı dedim ben? Uykusuzluk kafa yapıyor olmalıydı. Arkamdan adımın seslenilmesiyle olduğum yerde durdum ve arkamı döndüm. Ayşegül vicdanına kadar açmış olduğu gömleğiyle bana el sallayarak yanımıza geliyordu. Sonunda yanıma ulaştığında konuşmaya başladı. Keşke yanımda kulak tıkacım olsaydı.
"Ferda ya ben sana teşekkür edecektim. Dün için. Gerçi beni biraz korkuttun ama olsun. Bir de şe-şe-şe" evet biraz geç olmuştu ama Uraz'ı farketmişti. Ve Uraz'ı farketmesinin yan etkisi olarak dili tutulmuştu. Ben o dili koparmasını bilirdim de neyse. Baktım Ayşegül Uraz'ı gözleriyle yiyor , bir de ekmek banıyor. Tabi ki duruma müdahâle ettim.
"Önemli değil Ayşegül." dedim omuzlarından tutup kendime çevirerek. "Sen bu saatte niye dışarıdaydın?" diye sordum cevabını tahmin etmeme rağmen. " Şey ya arkadaşlarlaydık."
"Bu saatte?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Uraz dikkat çekmek istemiş gibi öksürünce ona baktım. "Ferda arkadaşınla sonra konuşursunuz. İşlerimiz var."
  Yürümeye devam ettik. Ayşegül ise evine gitti.
"O kız, arkadaşım değil Uraz."
"Peki neyin?"
"Tanımak istemediğim ama tanıdığım birisi."
"Neyse ne." Madem neyse ne ne diye soruyorsun?
Yürüdüm, yürüdük,yürüdük. Hayır anlamıyorum. Işınlanalım demiyorum ki ben. Neymiş efendim çok kolaycıymışım. Anan kolaycı senin. O kadar kolaya kaçmış ki ortaya sen çıkmışsın. Yalandan yere kendimize eziyet etmek niye? Bacaklarım ağrıyor be insafsız. Tabi ağzımı açtığım an Uraz susturduğu için bu düşüncelerim sadece bana kaldı.

Parası mı yok  acaba? Diye düşünürken görüş alanıma giren eve doğru yürümeye başladık. Eğer bu ev Uraz'ınsa para sıkıntı olduğunu kesinlikle sanmıyordum. Mâlum o evi satsam parası ben ölene kadar yeter hatta torunlarıma bile kalırdı.
"Oha Uraz! Senin evin mu bu?"
"Bizim evimiz." Ne dedi? Bizim evimiz mi dedi o? İkimizin mi? Peki neden ki? Neden yani? Oha ama çüş yani. Galbim ağrıyor a dostlar.
"Derken?" diye sordum heyecanlanarak.
"Aral ve benim evim. Ev arkadaşım yani. Haberin olsun oda seçilmiş." Ev arkadaşından mı bahsediyordu yani? Gösterip elletmemek bu olsa gerekti. Uraz'ı çamaşır suyuma batırıp bir güzel yıladıktan sonra mandallama isteğimi bastırarak bir şey belli etmemeye çalıştım.
"Ha ondan şey ettin." dedim cümlemi düzgün kuramayarak.
"Sen ne sandın ki?" dedi bahçe kapısından içeri girerken.
"Ne sanacağım canım? Ben senin evin olduğuna inanamadım. Ne bileyim sen bu hayvansal ruhunla hayvanat bahçesinde yer edinmissindir diye düşünmüştüm."
"Ferda şu demirleri görüyor musun?" dedi arkamızda kalan demirleri göstererek.
"Evet, görüyorum."
"Kafanı tutar o demire çarpa çarpa , bütün beyin hücrelerin işlevlerini yitirene kadar vururum. Ve inan bundan sadistçe bir zevk alabilirim." kaşlarım havalandı.
"Sen ne kadar yaratıcısın öyle? Seni gidi seni. Seni son laf bükücü seni." dedim dalga geçerek Uraz ise bakışlarıyla gelmişime geçmişime dümdüz giriyordu.

  Evin içine girdiğimizde koltukta bize arkası dönük fakat yine Uraz yaşlarında yani 18-19 yaşlarında bir çocuk vardı. Bunu çok rahat anlayabiliyordum. Uraz çocuğun yanına oturdu.
"Ee Aral halletin mi meseleyi?" dedi bana karşılarında ki koltuğu gösterirken. Koltuğa oturmak için döndüğümde Aral'ı gördüm. Hayır Uraz'ın arkadaşı olan Aral'ı değil. Ece'nin fanfinifinfonu olan Aral'ı.
"Sen?!" dedim işaret parmağı Aral'a yöneltirken. Aral ise gülerek masadaki bir yığın biradan bir şişeyi alıp dudaklarına götürdü.
"Aynen ben." dedi göz kırparak.  İşaret parmağımı bir Uraz'a bir Aral'a yönelttim.
"Siz varya çok fenasınız." Aral ukalaca başını salladı ve konuşmaya başladı,
"O değilde," dedi derin nefes alarak
"Ece çok güzel lan! Özellikle arkadan bakınca şeyleri çok güzel gözüküyor, şeyleri-" Uraz Aral'ın karnına dirsek atınca Aral susmak zorunda kalmıştı.  "Saçları ulan." dedi Aral acı içinde elini karnına götürürken.  "Saçları çok güzel, böyle kıvır kıvır. Marul gibi." bu kıvırmasına gülmeden edemedim. Uraz'da masadan bira alınca kaşlarımı çattım.
"Çok anlamsız. Niye içiyorsunuz ki? Su için. İlla birşey içecekseniz su için. Ne güzel H2O."
"Kızım bi boş yapma. Annem gibi başlama."
"Açıkla o zaman."
"İçiyoruz çünkü bu olmadan," dedi elindeki şiseyi göstererek. Sonra elini başına götürdü. " burası çalışmıyor." laf mı sokmuştu? Hiç hissetedim.
"İyi be." dedim umursamayarak. Fakat Aral bana doğru bir şise atınca refleks olarak havada yakaladım.
"Denemek ister misin?" Aral'ın bu sorusuna Uraz benim yerime "istemez." diye cevap vermişti. Fakat ben yine burnumun dikine gitmeyi terhcih ettim.
"Hayır. İsterim. Merak ediyorum. " dedim ve elimdeki şişeyi açarak bir yudum aldım. Aldığım gibi Uraz'ın yüzüne püskürtmeseydim havalı olabilirdim aslında. Uraz küfrederek yüzünü siliyor Aral ise hayvan gibi gülüyordu. Bir ara midesini görmüş bile olabilirim.
"Al merak ettin. Oldu mu istediğin? İçemeyeceğin şeyi ne diye içmeye çalışırsın ki? Bünyen zaten kaldırmaz."
"Sen bana bünyesiz mi diyorsun?"
"Evet."
"Kusura bakma ama," dedim telefonumdan saate bakarak
"Saat sabahın 7'si ve bira içiyorsunuz. Bu mu sizi bünyeli yapıyor?"
"Boş yapıyorsun yapma." dedi Uraz kaşlarını çatarak.  Aral konuşunca ona baktım.
"Bakma sen ona Ferda. Laf soktun ya zoruna gitti işte." Uraz eliyle Aral'ın kafasına hafif sayılmayacak şekilde vurdu.
"Lan gerizekalı, çoğul konuştu. Yani sen ve ben." Aral işaret parmağını olumsuzca salladı dilini şaklatırken.
"Hiç yakıştıramadım. Benim kadar mükemmel bir varlığa nasıl laf sokmaya tenezzül edersin? Seni hadsiz sıçan." dedi ve yanında ki yastığı kafama attı. Kafama gelen yastıkta saniyelikte olsa tanıdık bir koku ulaştı burnuma. Uraz'ın yastığı olmalıydı. Anlamadığım şey ise kocaman evde bunların odaları yok muydu?  İki koltukta birer tane yastık ve yorgan vardı. Umarım Uraz merdivenleri çıkmaya falan erinmiyordur. Yada odaya kadar yürümeye erinmiyordur. Tek yapaildiğim şey eringeçlikken bunu Uraz'a kaptırmak istemiyordum doğrusu. Yastığı Aral'ın yanına fırlatıp Uraz'a baktım.
"Uraz söyler misin artık sabahın köründe beni neden kaldırdın ? Evini göstermek için değil herhalde? Ya da Aral'ı göstermek için? Hem şimdi ben ne yapacağım? Ece'ye Aral hakkında ne diyeceğim," Aral'a döndüm.
"Sende ne yalancı, üçkağıtçı,gevşek,rahatsız bir insansın ya? Kızla neredeyse flört edeceksiniz hatta ediyorsunuz ama seni normal sanıyor. Hayır ben hayatıma ne güzel devam ediyordum. Normal insanlar gibi çöp konteynırının yanından geçerken kedilerden korkuyordum. Şimdi umarım ölmem diye dua ediyorum..." Uraz ayağa kalkıp elleriyle ağızımı kapatarak susmamı sağladı, fakat ben umudumu yitirmeyip eli ağzımı kapatırken konuşmaya çalıştım. Sesim boğuk çıkıyordu fakat dolmuştum. Bir kere erken saatte kalkmıştım. Bunu ödemeliydi. Ağzımı kapatan elini ısırdım. Uraz acıyla elini ağzımdan çekti.
"LAN! Lan Ferdaa! Lan elim koptu. Aşıların tam mı lan?" Aral koltuğun üzerine çıkmış yaşlı mahhalle kadını taklidi yapıyordu.
"Ayy yetişin a komşular. Oğlumun namusu elden gidiyor. Oğluşumu dişliyorlar. Param pinçik yapıyorlar. oğluşumu seven kurtarsın bu caninin elinden ayol." aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve eliyle boşver işareti yaptı. "Ya da kurtarmayın. Az önce kafama vurdu. Beter olsun şerefsiz." Aral koltuktan inip Uraz'ın yanına geldi ve saçlarını okşadı.
"İyi misin oğluşum?"
"Aral kardeşim iki saniye içinde defolmazsan ileride oğluşum diyebilecek bir dilin kalmayacak." Aral Uraz'a iki kere sevip üçüncü de tokat atınca Uraz küfrederek kaçan Aral'ın arkasından tekme savurdu.
"Ferda gidelim şu lanet evden." dese de belli oluyordu Aral'a değer verdiği , mimiklerinden.

   Eve Aral olayını anlatmak için gitmişiz. Çok lazımmış gibi.(!) Vicdanım bunu yani Aral'ın seçilmiş olduğunu Ece'den saklayacağım için kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Uraz kapıdan çıkmadan durdu ve kollarımdan aniden çekerek başımı omzuna yasladı. Saniyelik ışık ve ardından başka yerdeydik. 
"Ya birşey diyeceğim Uraz, anladım mükemmel bir şekilde odunluk kariyerini ilerletiyorsun ama lütfen şu kollarımı hayvan gibi çekme. Hızımı alamayıp kafam sana çarpıyor. Vallaha komaya gireceğim be. Tamam odunsun da bunu fiziksel olarakta yaşayıp odun kadar sert olmana gerek yoktu." Uraz derin bir nefes aldı.
"Bir gün şu çenen sana bela olacak biliyorsun değil mi? Bir insanın bu kadar konuşması normal mi? Bana laf sokacağına biraz sus ve derin nefes al  en azından beynine biraz oksijen gider."
"Hıı." dedim çocuk gibi. Bileğimden tutup beni yarım adım kadar gerisinden ve peşinden sürüklüyordu. Bir evin kapısının önünde durduk.

  Kapıyı çalmak yerine kapının yanında ki pencereden içeri baktı fakat perde sonuna kadar örtülmüştü. Tekrar bileğimden çekip başımı göğsüne yasladı. O lanet saniyelik ışıktan sonra evin içine girdiğimizi anladım. Tabi ben yine söyleniyordum ama Uraz tınlamıyordu.  Odalardan birinden ses gelince Uraz dikkat kesilip sesin hangi odadan geldiğini anlamaya çalıştı. Sonunda tespit etmiş olacak ki artık sürüklenmeden incelecek olan bileklerimden tutarak kapıya kadar beni peşinde sürükledi. Kapının hafif aralık kısmından bakıyordu. Ben ise onun vücudu yüzünden hiçbirşey göremiyordum. Fısıltıyla konuşmaya başladım.
"Ya Uraz bende göreceğim çekil."
Konuşmadı.
"Uraz çık şuradan."
Konuşmadı.
"Uraz şu lanet kıçını çeker misin? Merak ediyorum." Uraz birden bacaklarımdan tutup beni sırtına alınca noluyoz amkBakışlarım saniyesinde belirdi.
"Uraz ne yapıyorsun? İndir beni.
Lan sığır indirsene!"

"Kızım sus bi." şimdi kapının yukarısda ki aralık yerden ben aşağısında ki yerden Uraz görüyordu. Söylenmeyi bırakıp odanın içine baktım. Aksel! Arya! Aksel ve Arya birisiyle konuşuyordu. Arya başını yere eğerek konuşmaya başladı.
"Haklısınız efendim. Yanlış yaptım efendim çok özür dilerim." Arya özür mü diliyordu? Arya'nın özür dilediği kişi Arya'ya sert olduğu belli bir tokat atınca Arya surat ifadesini bozmasada dolan gözlerinden ve kasılan çenesinden canının acıdığına emin oldum. Uraz'ın bedeni kasılınca Arya'ya atılan tokatla bir alakası olduğunu düşünsemde bu düşünceyi beyin kitaplığımın en çabuk unuttuğum yere postaladım. Galiba...

"Aryacığım öğrenemedin sanırım. Soykanların yaşam tarzında yanlışlara yer yok. Özellikle özür dilemeye hiç yer yok." Adam Arya'a tekrar tokat atınca Aksel bir adım öne çıktı. 
"Vurmayı kes artık. Ceza vereceksen bana ver. Bir daha elin Arya'ya dokunmasın!" Aksel'den hiç beklemediğim bir davranıştı. Az buçuk karakteri vardı galiba. Konuştukları adamın tok sesi yine duyuldu.
"Aksel! Sen kendini ne sanıyorsun? Neyine güveniyorsun sen? Bu sert tavrını bana değil Safkanlara göstereceksin. Son yaptığın işi güzel yaptığın için seni affedeceğim. Fakat eğer sinirimi bozarsan inan ki cezanı severek vereceğim." Aksel konuşmadı.
"Artık in istersen." dedi Uraz hafif kalkarak. Elimle tekrar eğilmesini sağladım.
"Az bir dur birşey merak ediyorum şurada."
"Kızım nasıl bir manyaksın in sırtımdan."
"Ya almasaydın bana ne?"
O doğruldu ben onun tekrar eğilmesine sebep oldum. Sürekli doğruluyor ve benim yüzümden sürekli eğiliyordu.  Tekrar doğruldu ve beni üzerinden sirkeler gibi atmaya çalıştı fakat ben yüzsüz gibi ellerimi boynuna sararak kapının aralığından bakmaya devam ediyordum. İşte o an en olmaması gereken şey oldu ve ben dengemi kaybedip odanın içine uçtum. Ciddiyim uçtum. Düşmede ancak bu kadar profosyonel olunabilirdi sanırım. Uraz da benim yanımda yere yığılmıştı. Ve şuan bize bakan  meraklı ,sinirli ve oldukça ürkütücü üç çift göz vardı. Aksel , Arya ve konuştukları adam.

***

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now