•23•

2.1K 192 29
                                    

•23•
  

"Anlamıyorsun Uraz sorun benden birşeyler saklaman değil."

"Ne o zaman Ferda? Ne söyle de sende rahatla bende." sinirle soludum

"Bana söylemek istememen gayet normal , sorun bana anlatamayacak kadar yakın değiliz demek ki seninle. Demek ki bi güven problemimiz var ve bunu çözmek zorundayız."

"Ferda sana söylemek istemiyorsam sana güvenmediğimden değil canının yanmasını istemediğimden."

"Böyle daha çok canım yanıyor."

"Anlamıyorsun Ferda."

"Anlatmıyorsun çünkü Uraz!" oflayarak sağ elini saçlarının arasına daldırdı ve hafifce çekti. 

Çalan telefonumun sesini duyunca koltuğun üstünde ki telefonun ekranında beliren Annem yazısına bakakaldım bi süre. Açmalı mıydım? Evet, yüzleşmeliydim.  Titreyen parmaklarımla cevapladım.

"Ferda? Açacağını umit etmemiştim. Kızım eve gel artık. Lütfen."

"Anne, beni yorma. Eve geleceğim sadece senden uzak kalmak benim için şuan daha iyi bir seçenek. Çünkü seni görmek beni iyi etkilemiyor. Sen benden uzak dursan daha iyi. Hem senin hem de benim iyiliğim için. Bir süre görmek istemiyorum seni. "

"Ferda ben haklıydım. Sana anlattım herşeyi." Sinirle güldüm.

"Evet anlattın ama haklı değilsin ve asla olmayacaksın."

"Ferda eve gel diyorum sana!" bağırışıyla kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

"Dövseydin. Cidden dövseydin. Eve gelince de odamdan çıkmama cezası verirsin anne."

"Ferda gel buraya yoksa hakkında kayıp ihbarı veririm."

"Sen ciddi misin?" dedim alayla.

"Gayet ciddiyim. "

"İyi." dedim telefonu kapattım ardından. Bir kelimesini daha duymak istemiyordum.

    Bunlar neydi? Bu yaşadıklarım gerçek mi yoksa hayal ürünüm müydü? Mesela birazdan uyanacak ve hepsinin rüya olduğunu mu öğrenecektim? Peki insanlar rüyalarında acı çekerler miydi? Hemde kalbinden...  Ezgi'nin ölmesi, Kuzey'in yaptığı kötülükler, Babamı defalarca kaybetmem, annemin pis oyunları, Arya, Aksel, Yalan söylediğim ve gerçekleri çok geç itiraf ettigim Arda ve hayatıma nasıl girdiğini , nasıl bu kadar değerli olduğunu anlayamadığım Uraz... Aklımda dönüp dolaşan o kadar anı ve düşünceler vardı ki artık bedenim de halsiz düşmüştü. Ağlamak istiyordum fakat nedenini bilmediğim bir nedenden de ağlayamıyordum.

Susmak istiyor fakat avazım çıktığı kadar bağırıyordum. En kötüsüyse çığlıklarımı sadece ben duyuyordum.

Bazen buharlaşmak istiyorum bu evrenden yok olmak. Tabii ki de sorunları olan tek ben değildim fakat artık dayanmaya gücüm kalmamıştı. Dışarda insanlar açtı, ölüyorlardı, fiziksel kazalara uğruyor kolsuz kalıyorlardı... Böyle bi sorunum yoktu peki beni bu kadar yıpratan şey neydi? Herşey benim kuruntum muydu? Ruhum hastalanmıştı ve iyileşmesi imkansızdı. Kalbim kendine taştan bir zırh yaratmıştı ve Uraz bu zırhı acımadan kırmıştı. Canımı yakıyordu. Bir şeyler saklıyordu ve ona yakın olmama izin vermiyordu. Bazen çok iyi olsakta genelde aramızdan soğuk rüzgalar esiyordu. Bana iltifat etmek için kendini zorladığı çok belliydi çünkü bana söylediği her kelime bir süre havada asılı kalıyordu. Ses tonu o kadar belli ediyordu ki kendini. Kendi karakterini zorlayarak beni mutlu etmeye çalıştığının farkındaydım. Benim için değişmeye çalışıyordu. Bana eskisinden daha iyi davranıyordu ama bu gerçek Uraz değildi. Benim için değişmesi gerekmiyordu. Eski halinde bana bu kadar iyi davranmıyordu ama daha az canımı yakıyordu. O gerçekten oydu o zaman. Ama şimdi saçma bir karaktere bürünüp beni mutlu etmeye çalışıyor , asla ondan beklemeyeceğim haraketler yapıyordu. Yine de bazen rol yapmıyor ya da yapmayı unutuyordu. O zaman gerçek Uraz'a olan hasretimi gideriyor hastalıklı ruhuma gereken antibiyotik ihtiyacını gideriyordum onu seviyordum, onun yanında mutlu değildim, huzurluydum. Mutluluk gelip geçerdi bense o gelsin ve hiç geçmesin istiyordum. En derin yaram olsa dahi hiç iyileşmesin istiyordum. 

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now