•12•

3K 282 39
                                    

•12•

Saate baktığımda altı olduğunu görmemle içime bir mutluluk sarmış olsada gördüğüm rüyanın etkisindeydim hâla. Okula gitmeme daha bir saat vardı, tekrar uyuyabilirim diye düşünerek kapattım gözlerimi.

Tam uykuya dalacaktım ki birden aşırı şekilde hissettiğim tuvalete gitme ihtiyacı yüzünden istemeyerek yataktan kalktım. Lavaboya doğru ilerlerken anneme seslendim. Büyük bir ihtimal erkenden hastaneye gitmesi gerekmişti. Alışmıştım artık annemi görmemeye. Lavaboda ki işimi halledince mutfağa ilerledim. Uykum kaçmıştı. Bir bardak su doldurduktan sonra hem suyu içerek hemde yürüyerek oturma odasına geçtim. Kendimi koltuğa sert bir şekilde bırakınca elimdeki yarısına kadar dolu olan su bardağını hesaba katmadığımı farkettim. Kafam o kadar allak bullak olmuştu ki gerçekten düşünme yetim artık yok gibi birşeydi. Ot gibi yaşıyordum resmen. Uraz'ın kolları arasında uyuyan bir ot gibi. Neden bu kadar büyütmüştüm ki bu olayı? Ya da neden büyütmeyecektim ki? Sonuçta zamanında Kuzey'in kolları arasında uyanmanın hayalini kurarken, şimdi Kuzey denilince aklıma çok güzel korku filmi senaryoları geliyordu. Neden durduk yere hatırlamıştım ki şimdi Kuzey'i? Yemin ederim kendi moralimi kendim çok güzel bozuyordum. Acaba şuan Arda ne yapıyor?' diye düşündüm birden. Yarım mıdır ki hâla? Ya da unutmuş mudur Ezgi'yi çoktan? Kuzey'in Ezgi'ye yaptıklarından kimsenin haberi yoktu. Çünkü Ezgi söyleme demişti. Herkesin intahar olarak bilmesini istemişti. Zaten ben onu o halde bulmadan önce veda videosu çekmiş ailesine farklı anlatmıştı herşeyi. O yüzden kimse bilmiyordu olayın gerçek yüzünü.

İnsanlara güvenmek çok zordu. Güven kavramı anlamını yitiriyordu bir süre sonra. Güven kelimesi sadece erkek ismi geliyordu kimilerine göre. Derin bir iç çektim ve sabahın köründe normalde yatağıma koala gibi sarılarak yatmam gereken ben beni bile şaşırtacak derecede üzerimi değiştirip biraz yürüyüş yapmak için dışarı çıktım. Evet odamdan mutfağa bile gitmeye erinen ben daha kargalar horlarken yürüyüş yapmak için evden çıktım. Kulaklığımı sadece sağ kulağıma takıp telefonumu hırkamın cebine koydum. Dışarıda çok az kişi vardı. Yüzümde hissettiğim rüzgarı gerçekten çok seviyordum. Sanki teselli ediyordu beni. Saçlarımı okşuyor gibiydi. İyi geliyordu işte. Çoğu kişiden daha iyi geliyordu. Şarkının nakarat kısmı gelince şarkıya eşlik ettim.

"Sıra senin hadi üz beni.
Yaza koyar mı güz beni?
Geceleri gündüzleri aşk aşk diye
Çekmedim mi? "

"Bilmem çektin mi?" birinin konuşmasıyla ufak çaplı bir çığlık kaçtı dudaklarımdan. Uraz'ı yanımda görünce şaşırsamda belli etmedim.

"Bu saate nasıl kalkabildin?" dedi kolunda ki saate bakarken.
"Şarkı dinliyorum bana bulaşma." dedim sol kulağımada kulaklığı yerleştirirken.
"Gideceğim şimdi zaten." dedi kulaklığımı kulağımdan çektikten sonra. Sinirle soluyup çıkardığı kulaklığı geri yerleştirdim.
"O zaman niye geldin?" Tekrar kulaklıklarımı çekti.
"Soruna cevap vermeden önce kulaklıklarını çıkarmalısın ki beni duyabilesin."

"Ciddi olamazsın." dedim aslında haklı olduğunu görmezden gelerek.
"Babanın çalışma odasındaydım. Sanırım birşeyler buluyorum."

"Ne gibi?"
"Lavinya bir sandık içinde saklı."
"Nasıl bir sandık?"
"Bilsem bulurum."
"İyi tamam. Şimdi müsadenle yürüyeceğim."
"Nereye?"
"Senden uzakta herhangi bir yere. Mesele Plüton'a falan."
"Ferda?" Dedi soru soracağı sesinden belliydi ama dalga geçeceğini belli eden o içi hoş eden tınısı da vardı sesinde.

"Hani Plüton küçük diye gezegenden sayılmıyor ya, senide bu boyla insandan mı saymasınlar ne yapsınlar?" Bir adım Uraz'a yaklaştım, aramızda iki karıştan biraz daha az bir mesafe vardı.
"Sen niye benim boyuma taktın pardon? Hayır sende boy varda ne işine yarıyor? Eyfel gibi dolaşıyorsun. Resmen yüzüne bakarken boynum tutuluyor." Güldü. Gülme dedi içimden bir ses ama hangi anlamda pek kavrayamadım. Pek de anlamak istedim zaten. Bazı şeyler bilinmezken güzeldi.
"Neyse gidecektim ben." Dedi gitmek için haraketlenirken.
"Nereye gideceksin?"
"Bugün tek başıma gideceğim o yüzden bilmene gerek yok."

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now