•8•

3.2K 242 51
                                    

•8•

   Uraz gittikten sonra hemen uyumuştum bana beni eskisi kadar gözetlemeyeceğini söylemişti. Sadece Lavinyayı bulmak için yanıma gelecekmiş bazense birkaç kere kontrol edecekmiş falan. Çantamı alıp evden çıktım. Boynumdaki sargı bezini çoktan çıkarmıştım. Okula gitmeyi Emre'yi göreceğimi bildiğiden istemiyordum fakat gitmemek gibi bir seçeneğim yoktu. Er yada geç Emre ile karşılaşacaktık. Emre'nin bana karşı birşeyler hissetmesine şaşırmıştım. Bir insan beni neden severdi  yahu? Ben bile kendimi sevmiyorum. Sonuç olarak Emre ile biz olamazdık.

  Başkasının açtığı yaraları bir başkası saramazdı.

  Okulun bahçesini içine girdiğimde gözüm istemsizce Emre'yi aradı. Sağ tarafımda sırayla dizilmiş banklardan üçüncüsünde oturduğunu gördüğümde aksi yöne bakarak hızlıca okulun kapısına yürümeye başladım. Emre'ye görünmeden okulun içine girmeyi başarmıştım. Aynı sınıftaydık, sadece karşılaşmamızı 10 dakika kadar geciktirmiştim.

“Ferdaa!” 10 dakika da geciktirememişim ki Emre arkamdan sesleniyordu. Duymazlıktan gelip yürümeye devam ettim. Fakat Emre pes etmeyerek bana yetişti ve kolumdan tutarak kendine çevirdi. Çekinerek gözlerine baktım.
“Neden durmuyorsun?”
“Duymadım.” dedim yalan söylemiştim fakat başka seçeneğim yoktu. Ona seninle görüşmek istemiyorum demek yanlışmış gibi geliyordu. Reddetmek istemiyordum fakat o gün beni bırakıp giderken anlamıştım en ufak şeyde pes edecek bir potansiyele sahip olduğunu.

“Ben özür dilemek istedim. Fazla üstüne gelmiş bulundum haklısın.” elimi boşver der gibi salladım.
“Önemli değil Emre.”
“Hayır önemli, sana kendimi affettirmem lazım.”
“Gerek yok Emre, sana kızgın değilim. Gerçekten.”
“Sadece izin ver. Sadece içim rahat etsin.”
“İyi tamam.”
“O zaman okul çıkışı benimlesin. Hadi şimdi sınıfa gidelim.” dedi ve benimle birlikte sınıfa doğru yürümeye başladı. Bense onun yarım adım gerisinden yürüyordum.
  Sınıfa gidince Emre  Ece’ye bugünlük benimle oturmak istediğini söyleyince Ece kısa boyunu kamufle etmek için sıraya çıktı ve yaratıcı küfürleriyle Emre'yi nazikce(!) reddetti.

“Bana bak seni sevimsiz orangutan sen benim bestimi benden çalmaya mı çalışıyorsun? Sen kimsin ki benim pamuk şekerimi elimden almaya cesaret ediyorsun? Seni varya dilim dilim keser kurban bayramında has öküz kestim diye dağıtırım. Senin o parmaklarını keserim bundan sonra çay kaşığı yerine parmaklarını kullanırsın. O gözlerini çıkartırım sonra tavuk bulyon diye pilava atarım! Yani tabiki de hayır! Oturamazsınız. Gerekirse Ferda’yı yanıma tutkalla yapıştırırım.” elimi ağzıma götürdüm.
“Sanırım midem bulanıyor.” gerçekten bu yaratıcılığı karşısında kusmamak için kendimi zorluyordum. Sınıftakilerden Ece'ye büyük bir alkış kopmaya başlayınca bende alkışlama başladım. Selin eline matematik soru bankasını alıp Ece'nin yanına sıranın üstüne çıktı ve soru bankasını  Ece'ye uzattı, “Ece seni yılın küfürbazı ilân ediyorum kardeşim. Al buda plaketin. Yetersiz bütçemizden dolayı altın bir plaket veremiyoruz. Affına sığınıyorum.” Sınıftan kahkaha sesleri yükselirken Emre ağzı açık ,haraketsiz duruyordu. Elimi gözlerinin önünde iki kere şıklattım. Hâla bir tepki vermiyordu.
“Al! İnme indi çocuğa, dili tutuldu zavallının. Kızım tamam beni çok seviyorsun anladım da abartma! Çocuk transa geçti. ” parmaklarımı birkaç kere daha şıklattım. Baktım hâla bir tepki vermiyor Ece'yi çekerek sıradan indirdim.
“Al şunu , format mı atarsın, fabrika ayarlarına mı döndürürsün ? Ne yaparsan düzelt.”
“İyi be!” diyerek kolunu ellerimin arasından çekti ve tam Emre'nin karşısında durdu.
“Emre kendine gel çocuğum. Çocuğum kendine gel. Bak hadi sana daha küfür etmeyeceğim. Hadi. Aaa bak sinirleniyorum.” Ece sonunda dayanamayıp Emre'ye bir tane çaktı. Emre yediği tokatın etkisiyle kendine gelince bizim hayvanat  bahçesinden altta kalır yanı olmayan sınıfımızdan kahkaha atıyorum temalı garip sesler çıkmaya başladı.

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now