•10•

2.7K 239 20
                                    

•10•

"Merhabaaaaa," dedim saçamalayarak. Otuzlu yaşlarına merdiven dayamış olan adam bana öyle bir bakıyordu ki o an yok olmak istedim. Ciddi anlamda yok olmak.
"Sen," dedi adam yüz ifadesinin tam tersi olan yumuşak bir sesle konuştu.
"Sen, Ferda'sın." yerden yavaşça kalktım ve çoktan ayağa kalkmış Uraz'ın yanında durdum.
"E-evet Ferda." dedim kekeleyerek.
"Seni gördüğüme sevindim. Anlaşılan bir süre misafirimiz olacaksın," bakışları Uraz'a kaydı.
"Olacaksınız." Adam başıyla Aksel'e bir işaret yaptı.  Ben ise Uraz'ı dürtüp bana bakmasını sağladım.
"Neden bir şey yapmıyorsun?" diye sordum fısıldayarak. O ise cevap vermeyip Aksel'in bizi götürmesine izin verdi. Aksel sanki Uraz'ın birşey yapmayacağından emin gibiydi.  Aksel durunca bizde durduk. Saniyelik ışık ve ardından  başka bir yerdeydik. Aksel olduğumuz odanın demir kapısını açtı ve çıkarken Uraz'a göz kırptı. Uraz'ın küfürünü duymuştum. Aksel odadan çıkınca Uraz ve ben başbaşa kaldık.
"Uraz Allah aşkına neden birşey yapmadın?"

"Yapamazdım." dedi sinirle
"Neden?"
" O adamın benden çok daha fazla gücü var. Kaybedeceğim bir oyuna başlayamazdım." Derin ve titrek bir nefes aldım.
"Tamam, o zaman hadi gidelim buradan."  dedim ışınlanmak için Uraz'a bir adım yaklaşarak.
"Onu da yapamam." dedi duvara yaslandı ardından. Kaşlarım havalandı.
"Ne demek yapamam? Yapamam ne demek? Demek yapamam ne?"
"Bunu yapabilmem için şuan nerede olduğumuzu bilmem gerekiyor."
"Na-nasıl? Şimdi sırf sen nereye geldiğimizi bilmiyorsun diye burada mı kalacağız?" sesim istemsizce sinirli çıkmıştı.
"Aynen öyle. Eğer ben burada kalamam dersen şu aklını kullan," dedi ve işaret parmağıyla başıma dokundu.  Ardındam kolyeme.
"Ve kolye sayesinde kurtar bizi."
Sinirle soludum.
"Yapabilsem yaparım herhalde. "
Uraz cevap vermeyip gözlerini kapadı. Bende  onun gibi duvara yaslanarak.
"Uraz," dedim gözlerim hâla kapalıyken.
"Sayıyla mı oluyor gücünüz? "

"Aynen. Kiminin 5 tane kiminin 500 tane gücü var. Herşey odaklanma yetisine bağlı."

"Anladım. Şey telefon kullanıyorsan Aral'ı arasana." dedim gözlerimi açarak. Oda bana bakıyordu.

"Telefon kullanıyorsan da ne demek? Biz de insanız. Telepatiyle iletişim kurmuyoruz."

"Her ne haltsa. Ara işte."

"Şarjım yoktu. Getirmedim. Senin yanında mı?"  Elimi cebime attım. Fakat ceplerim boştu. Sırt çantamda olmalıydı  fakat çantam Urazların evinde kalmıştı.

"Çantamda, çantada sizin evde kaldı."

"Neden çantanı yanına almadın? Yoksa çantamı alırım bahanesiyle evime tekrar gelmek falan mı istiyordun?" dedi dalga geçerek.

"Aynen, evinizin parkeleri çok hoşuma gitti. Sanırım evleneceğim."

"Zaten bu gidişle ya kapıyla ya parkeyle ya da masayla evlenebirsin. Sana katlanabilecek bir erkek tanıyamadım daha."

"Ya yemin ederim seninle kavga etmekten bıktım. Ama inanıyorum biz seninle anlaşacağız.  Bu cümleyi kurduğum için şuan çarpılabilirim sanırım."

" Bu senin normal hâlin mi? Bende çarpıldın da ondan böylesin sanıyordum."

"Uraz susar mısın? Zaten uykumu alamadım," dedim esnerken.

"Sanırım mideni gördüm. " dedi kaşları havalanırken. Tamam esnerken biraz hayvanlaşıp özüme dönebiliyordum. Cevap vermeyip gözlerimi kapadım. Uykumu alamadığım için uykum vardı ve sürekli esneyip duruyordum.

"Kuzey kim?" dedi birden Uraz. Hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim bir soruydu.
"Arkadaşım," dedim derin nefes alarak.
"Yani arkadaşımdı."
"Peki ne oldu."
"A-anlatmak istemiyorum." dedim kekelememe ve titreyen sesime engel olamayarak.
"Anlatırsan acın azalır.." gözlerimi açıp bana bakan Uraz'a baktım.
"Sanmıyorum."
"Ama öyle. İstersen sana yardımcı olabilirim. Bir oyun oynayalım."
"Neden yardım etmek istiyorsun ki? Bir kere benden nefret ediyorsun. Sürekli kavga ediyoruz."

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now