•7•

3.5K 259 23
                                    

•7•

  İnsanlar garip yaratıklardı. Bunu polis telsizlerinin sesinden gayet iyi anlayabiliyordum . O kadar canice şeyler oluyordu ki dünyada bizim sıradan hayatlarımız yanlarında silgiyle silinmiş bir yazı gibi kalıyordu. Vardık fakat dikkatlice bakılmadıkca görünmüyorduk. Silgiyle silinmek istenmiş fakat silinememiş izimizi bırakmıştık. Esma hanımın cesedi evinden alınmış Uraz ve ben ise sorgumuzun alınması için karakola götürülüyorduk.
Karakola geldiğimizde nedensizce bir korku belirmişti içimde.

  Sorgu odasında başımda iki polis memuru vardı. Yüzlerinde ki ciddiyet suçsuz olmama rağmen beni suçlu hissettiriyordu. Öte yandan Arya böyle bir caniliği nasıl yapabilmişti? Bir insanın canına nasıl kıyabilirdi? Peki ya suçsuz bir insanın canına kıyan bir kız bana neler yapardı? Bu düşünce vücudumun titremesine neden olmuştu.

“Evet anlat bakalım neden o evdeydin?”
***
  Sorgudan çıkmıştık. Arya'nın yazdığı not kağıdından polisin haberi yoktu. Neden  suçlu gibi hissediyordum bilmiyordum ama korkum vardı. Gitgide çoğalan bir korkum vardı. Kendimi kaybetmekten mi yoksa kaybettiğim duygularımı mı bulmaktan korkuyordum bilmiyorum. Sadece korkuyorum ve bu korkumu bütün hücrelerimde hissediyordum. Evin yanındaki supermarketin  güvenlik kamerasından Esma hanım’ın evine yüzünü saklayarak birinin girdiğini görünce ve evden o yüzünü göstermeyen kişi bıçakla çıkınca bizim suçsuz olduğumuz anlaşılmış ve serbest bırakılmıştık. Annem karakola çağırılmıştı bu nedenle Uraz bizden ayrılarak evine gitmişti. Bende annemle karakoldan çıkıyordum.  Ayağımın acısı falan kalmadığı için anneme onun arabayla gitmesini istedim. Annem ilk ayağımdan dolayı izin vermek istememişti fakat ikna etmiştim. Ayağımda yok diyebileceğim bir sızı vardı sadece.

    Kuzey’ın eski evinin önünden geçerken istemsizce adımlarımı yavaşlattım. Kendimi evin kapısına doğru çevirdim ve hareketsizce evi izledim. Kuzey artık burada yaşamıyordu. Yaşamamalıydı zaten. Ben onun yerinde olsam canıma kıyar o şerefsizlikle yaşayamazdım. Gözümün önüne ona onu sevdiğimi söylediğim gece gelince gözlerimden yaşlar tekrar akmaya başladı. Sorun beni reddetmesi yada küçümsemesi değildi.  Sorun o gün gördüklerimdi. Ben bile o olaya şahit olduğum için kendimi bu dünyadan yok etmek istiyordum.  İnsanlar  gerçekten acımasızdı. Sinirlerime hâkim olamayıp sanki ev Kuzey’miş gibi bağırmaya başladım.

“Sen varya şerefsiz! Sen çok acımasızsın sen çok bencilsin. Lan sen adam bile değilsin. Bu dünyada yaşamayı haketmiyorsun. Hayat bu dünyadan yanlış kişiyi aldı. Ezgi değil sen ölmeliydin. Şuan sen gülmemeliydin lan. Sen mutlu olmayı haketmiyorsun. İnsan bile değilsin ki sen. Şerefsiz. Şeref yoksunu!” bağırmaktan boğazım acımaya başlamıştı fakat umursamadım. Yaşadığım duygusal yoğunluktan dolayı dizlerimin üzerine çöktüm.

“Ulan neden yaşıyorsun sen? Neden?” dedim fısıldar gibi. Sadece kendim duyuyordum  söylediklerimi. “Neden bu kadar kötüsün? Sevmiştim lan ben seni. Bu kadar kötü biri olduğunu bilseydim sever miydim hiç? O gülüşüne kanar mıydım hiç?” Sinirle bir kahkaha attım. Sesim sokakta yankı yapmıştı.
“Ama sana bir haberim var. Artık seni sevmiyorum. Hatta hissettiklerim nefretten bile fazla. Gördüğüm yerde demir telleri boğazına sarıp hakketmediğin nefesi senden almak istiyorum. Çünkü yaşamayı hiç haketmiyorsun” 

  Omuzumda bil el hissedince kafamı elin sahibini görmek için kaldırdım. Emre’nin burada ne işi vardı bilmiyordum fakat Emre yerine Uraz olsaydı daha iyi olurdu düşüncesini zihnimden atamıyordum.

“İyi misin Ferda?” Allah aşkına ağlayan bir insan ne kadar iyi olabilirdi? Formaliteden sorduğu soruyu yine formaliteden kafamla onaylayarak cevap verdim. İyiydim. İyi olmayı haketmeyerek iyiydim. Oturduğum kaldırımdan kalktım. Ve yapmacık bir gülümsemeyle Emre’ye baktım.

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaحيث تعيش القصص. اكتشف الآن