•15•

2.5K 239 23
                                    


•15•

  Okulun bitmesiyle bana okulu hatırlatacak ne varsa bir kenara sıkıştırmıştım. Boş çalışma masamdaki telefonla bakışarak sıkılıyordum. Şarkı dinleyerek kafamı dağıtmak istemiştim fakat Lavinya'yı Soykanların bulması bütün tadımı kaçırmıştı. Şimdi karşımda Uraz olsa tınlamazdım  o derece yani.  İşin kötü tarafı ise Arya denen kız cinsiyetli mahkukatın Uraz ile düzenli olarak hergün görüşmeye başlamasıydı. Lavinya bulunalı bir hafta olmuştu fakat Soykanlar daha hiçbirşey yapmamışlardı. Babamdan ise haber alamıyordum çünkü Uraz hiçbirşey söylemiyordu. Telefonumu kendi etrafında çevirmeye başladım. Kafam allak bullak olmuştu. Şimdi  ne olacaktı? Yaşayacak mıydım? Ölecek miydim? Uraz Arya ile neden görüşmeye başlamıştı? Arda neden İstanbul'a gelmişti? Arda'ya Kuzey hakkınde gerçekleri söylemeli miydim? Yani beynim kendini zorlayarak kafamdaki sorulara cevap ararken ruhum mavi ekran veriyordu. Üstüne üstlük onsekiz yaşında olmama rağmen onikinci sınıfa yeni geçmiştim. Neden mi? Süper zekalı biri olduğum için onuncu sınıfı iki kere okumuştum. Ama merak etmeyin eğer ölmezsem bu sene on ikinci sınıfı okuyacaktım.

  Ölüm dilime ne kadar da kolay gelmeye başlamıştı. Sanki ölüm su içmek gibiydi. Farkındaydım bazı duygularım ölmüştü. Keşke Uraz'a karşı olan duygularımı da öldürebilseydim. Bir daha aşık olmak... Sanki kendi ölümünü kendin hazırlamak gibiydi. Sanki kendi içeceğine zehir atmak gibiydi. Sanki...

Balkon camıma taş atılmasıyla olduğum yerde sıçradım. Hangi dengesizdi bu? Balkona çıkıp kim olduğuna baktım.
"Arda? Ne oldu?"
"Ben kendimi pek iyi hissetmiyorum Ferda... Şey... Gelir misin?" Arda'nın kızarmış gözlerini sokak lambası sayesinde görebilmiştim. Bir kötü olmuştum o an. Kalbi kırık bir erkek karşımda çocuk gibiydi. Arda babamdan sonra güvenebildiğim sayılı erkeklerdendi. Gerçekten severdi Ezgi'yi. Belli ki hâla seviyordu. Kafamla onaylayıp oturma odasımda dizi izleyen annemin yanına gittim.
"Anne Arda'nın yanına gidebilir miyim?"

"Saat onbir Ferda. Akşam akşam nereye?"

"Ya anne az beraber vakit geçirelim diye. Zaten yakında giderler İzmir'e."

"Of tamam. Dikkat edin kendinize."

"Tamam anne tamam."

***
    Kaldırıma oturmuş ve başını yere eğmiş Arda görüş alanıma girince adımlarımı hızlandırıp yanına oturdum.

"Neyin var?"

"B-bilmiyorum Ferda. Eksiktim zaten. Herzaman eksiktim ama İstanbul'a gelince... B-bilmiyorum! Kafayı yiyecekmiş gibi hissediyorum. Onunla yürüdüğüm, sarıldığım ne bileyim vakit geçirdiğim yerleri gördükçe nefes alamıyorum. Neden gitti hiç anlamadım zaten. Bu bilinmezlik beni yoruyor. Ben..." derin ve titrek bir nefes verdi sigarasını yakarken. Bildiğim şeyleri söylememek Arda'da olduğu gibi nefes almamı zorluyordu. O bilmedikleriyle boğuşuyordu, ben bildiklerimle.

"...Ben onu özledim Ferda. Gitmemeliydi. Neden gitti ki? Beni neden yarım bıraktı? Zaten boktan bir hayatım vardı ve Ezgi benim hayatımı güzelleştiren Cemre'den sonraki tek şeydi. Oda biliyordu. Neden? Ferda ben Cemre bu durumdan etkilenmesin diye atlatmış gibi davranıyorum ama inan ki o ilk gün ki acım neyse bir gram azalmadı. iki senedir her günüm cehennem. Siktiğimin dünyasında oksijen yerine başka bir bok soluyorum. Yemin ediyorum artık yıldım. Bir Cemre için nefes almaktan, Cemre için yaşamaktan yoruldum. Cemre'yide kaybetme düşüncesi beni deli ediyor anlıyor musun?" Bakışları gözlerime değip geçti. Yutkudum. Ondan sakladığım şeyler ufak şeyler değildi. Eğer sakladığım şeyleri öğrenirse benden nefret ederdi. Söylemeliydim fakat Ezgi'ye söz vermiştim. Hemde o cümleleri kuracak cesaretim yoktu.
"Arda malesef geri gelmeyecek. Ne yaparsak yapalım. Bana deseler ki sen öl Ezgi geri gelecek. Gerçekten düşünmeden canımı verirdim. Çünkü sen varsın. Sen Ezgi'ye çok değer veriyorsun. İnan ki Ezgi'de gitmek istemezdi. Bence mecbur kaldı. Gitmek zorunda kaldı." acı bir tebessümle baktı bana.
"Sanki birşeyler biliyor muşsun gibi konuştun. Hani dizilerde felan olurya ölen insanlar ikinci sezona canlanırlar... Keşke gerçek hayattada böyle birşey olsa. Çünkü inanmak istemiyorum Ferda. İstanbul'a geldiğimde beni karşılamaya gelmesini istedim. Öldüğünü bile bile. Bazen elim telefona gidiyor... Ezgi'yi aramak için. Alışamadım öldüğüne. İki sene boyunca 730gün 20 saatten fazla zaman geçti ama ben alışamadım." Arda'nın yanaklarından akan yaşları görünce bende kendimi tutamadım.
"Ölemiyorum da anasını satayım. Ne
haddime benim Ezgi'siz yaşamam?"
  Yarım sigarasını yolun ortasına atıp başını ellerinin arasına aldı. Ağladı... Hıçkıra hıçkıra... Ağladı Ezgi'sine... Ağladı yokluğuna alışamadığı sevgilisine... Kolundan tutup kendime çevirdim. Böyle güzel seven biri üzülmeyi hakettmiyordu. Kuzey'in bu kadar üzgün olması gerekirdi. Sarıldım Arda'ya. Saatlerce ağladık sarılarak. Birbirimizi teselli ederek.
Ben söyleyemediklerime ağladım... O bilmediklerine... Ben söyleyemediklerime öldüm... O bilmediklerine...

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now