XLIII

48 2 0
                                    


23 Ağustos 1628 Günü Portsmouth'ta Yaşananlar

Felton, Milady'den, kız kardeşinin elini öperek sıradan bir gezintiye çıkacak bir ağabey gibi izin istedi.

Tüm kişiliğini her zamanki sakin tavırlarıyla dışa vuruyor, yalnızca bu kez gözleri yansıyan bir alev gibi parlıyordu, alnı her zamankinden daha solgun, dişleri sıkılıydı, kesik kesik sözcüklerle kurduğu kısa cümleler içinde bir fırtına koptuğunu belli ediyordu.

Kayıkla kıyıya doğru giderken yüzünü, gözlerini kendisinden ayırmayan Milady'ye dönmüştü. Her ikisi de izlenmediklerinden emindi. Milady'nin odasına sabah dokuzdan önce girilmiyordu ve şatodan Londra'ya ulaşmak için üç saat gerekiyordu.

Karaya çıkan Felton yalıyarın zirvesine doğru yükselen küçük tepeyi aştıktan sonra Milady'yi son bir kez selamlayarak şehre yöneldi.

Yüz adım sonra aşağı doğru inmeye başladığından şalupanın ancak direğini görebiliyordu.

Hemen yarım mil ötede sabah sisinin ortasında kuleleri ve evleriyle beliren Portsmouth'a doğru koşmaya başladı.

Portsmouth'un ötesinde deniz kışın yapraklarını dökmüş kavak ağacı kümeleri gibi rüzgarda direkleri yalpalayan gemilerle doluydu.

Felton, hızlı yürüyüşü sırasında, on yıldan beri zihnini kaplayan çileci düşüncelerini ve Püritenlerin arasında geçirdiği yıllar boyunca VI. Jacques ve I. Charles'ın gözdesine getirilen yerinde ve hatalı suçlamaları gözden geçiriyordu.

Felton, başbakanın kamuoyunun gözü önünde işlediği suçları Milady'nin anlattığı gizli ve bilinmeyen suçlamalarla kıyasladığında, Buckingham'ın bu iki farklı kişiliğinden bilinmeyeni suçluyordu. Bu yeni, garip, tutkulu aşkı Lady de Winter'ın hayali ve alçakça suçlamalarını büyüteçle bakıldığında korkunç bir canavara dönüşen bir karınca gibi büyütüyordu.

Hızlı hızlı yürürken yüreği daha da tutuşuyordu. Arkasında, sevdiği ya da daha doğrusu bir azize gibi taptığı ve korkunç bir tuzağa düşürülmüş kadını bıraktığı düşüncesinin yanı sıra, yaşadığı heyecanın yorgunluğu ruhunun insanüstü duygularla dolmasına neden oluyordu.

Sabah sekize doğru şehre girdiğinde bütün kent ayaktaydı; caddelerde ve limanda trampetler çalıyor, gemilere binecek birlikler denize doğru iniyorlardı.

Giysileri toz içinde kalan Felton terden sırılsıklam bir halde amirallik sarayına vardı; her zamanki solgun yüzü sıcaktan ve öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Nöbetçi onu geri çevirmek istese de, nöbetçi subayını çağıran Felton cebinde taşıdığı mektubu çıkararak:

"Winter lordundan gelen acil bir mesajı iletmem gerek," dedi.

Ekselanslarıyla çok yakın ilişkileri olduğu bilinen Winter lordunun ismini duyan nöbetçi subayı, üzerinde zaten deniz subayı üniforması olan Felton'ın geçmesine izin verilmesini emretti.

Felton aceleyle saraya girdiğinde, kapıda dizleri üzerine çökmüş bir at bırakan, üstü başı toz içinde, soluk soluğa kalmış bir adam da içeri giriyordu.

Dükün oda hizmetçisi ve sırdaşı Patrick'in yanına aynı anda vardıklarında, Felton, Winter lordunun ismini söyledi, yabancı ise kimden haber getirdiğini ancak düke söyleyebileceğini belirtiyordu. Her ikisi de daha önce girmek için ısrar ediyorlardı.

Winter lordunun dükle olan dostluk ilişkisini iyi bilen Patrick tercihini Felton'dan yana kullandı. Beklemek zorunda kalan diğer habercinin bu gecikmeye ne kadar öfkelendiğini anlamak zor değildi.

Felton'ı Soubise prensinin getirdiği La Rochelle'li elçilerin bulunduğu büyük bir salondan geçiren Patrick onu Buckingham'ın çalışma odasına götürdü. Banyodan çıkmış olan dük tuvaletine her zamanki titizliğini gösteriyordu.

Üç SilahşörlerWhere stories live. Discover now