III

216 12 0
                                    


Görüşme

Mösyö de Tréville o an çok sıkıntılı görünüyordu; yine de kendini yerlere kadar eğilerek selamlayan genç adama kibarca karşılık verip, övgülerini gülümseyerek yanıtladı, çünkü Béarn şivesi ona her yaştaki insanı gülümsetecek şekilde hem gençliğini hem de ülkesini hatırlatmıştı. Ama neredeyse aynı anda bekleme odasının kapısına yaklaşıp, d'Artagnan'a önce diğerleriyle işini bitirmek istermiş gibi bir işaret yaparak, buyurgan bir tondan öfkeli bir tona doğru yükselen sesiyle üç kez bağırdı:

"Athos! Porthos! Aramis!"

Bu çağrının son iki ismine yanıt veren ve önceden tanıdığımız iki silahşor hemen bulundukları gruptan ayrılarak çalışma odasına yöneldiler. İçeri girer girmez kapı arkalarından kapandı. Çok huzurlu olmasalar da vakur ve itaatkâr görünümleri, bu adamları yarı-tanrı, komutanlarınıysa Olimpos'un yıldırımlarla donanmış Jüpiteri gibi gören d'Artagnan'ın hayranlığını daha da artırdı.

İki silahşor içeri girip kapıyı arkalarından kapattıktan ve bekleme odasından gelen uğultu, çağrının etkisiyle yeni bir tartışma konusuna dönüşerek yeniden başladıktan sonra; Mösyö de Tréville, sessiz ve kaskatı bekleyen Aramis ve Porthos'un önünden geçerek, çatılmış kaşlarla çalışma odasını üç dört kez arşınlayıp silahşorların tam karşısında durdu ve öfkeli bir bakışla onları tepeden tırnağa inceledi.

"Kralın bana ne söylediğini biliyor musunuz," diye haykırdı, "hem de daha dün akşam, bunu biliyor musunuz beyler?"

"Hayır," diye yanıt verdi iki silahşor, bir anlık bir sessizlikten sonra, "hayır efendim, bilmiyoruz."

"Ama umarım bize bunu söylemenizin onurunu yaşatacaksınız," dedi zarif bir reverans yaparken, kibar bir ses tonuyla Aramis.

"Artık silahşorlarını kardinalin muhafızları arasından seçeceğini söyledi."

"Kardinalin muhafızları arasından! Ama neden?" diye sordu Porthos aceleyle.

"Çünkü sirkeye benzeyen şarabını kaliteli bir şarapla dengelemek istiyor."

İki silahşor kıpkırmızı kesildiler. Nerede olduğunu unutan d'Artagnan yerin dibinde olmayı yeğliyordu.

"Evet, evet," diye devam etti Mösyö de Tréville, daha da öfkelenerek, "evet, majesteleri haklı, çünkü onurum üzerine söylemeliyim ki, sarayda silahşorlara iyi gözle bakılmıyor. Dün kardinal kralla satranç oynarken, sanki taziyelerini bildiriyormuş gibi, önceki gün o eşkıya kılıklı, lanet silahşorların –bu sözleri bana bir yabankedisinin bakışlarını fırlatarak, alaycı bir ifadeyle dile getirmesi canımı daha da sıktı– o palavracıların Férou caddesindeki bir meyhanede taşkınlık yaptıklarını gören bir grup muhafızı tarafından –yüzüme güleceğini sandım– tutuklandığını söyledi. Lanet olsun! Bu konuyla ilgili bir şeyler biliyor olmalısınız! Silahşorları tutuklamak! Sakın kendinizi savunmaya kalkmayın, sözü edilen kişiler sizdiniz, kardinal isimlerinizi söyledi. İşte bu benim hatam, evet benim hatam, çünkü adamlarımı ben seçiyorum. Söylesenize Aramis cüppenizin altında mutluyken, neden benden üniforma istediniz? Ya siz Porthos, altın işlemeli omuz kayışınıza neden hasırdan bir kamış takmadınız? Ya Athos! Athos'u göremiyorum. Nerede acaba?"

"Efendim," diye karşılık verdi Aramis, hüzünlü bir ifadeyle, "hasta, çok hasta."

"Hasta, çok hasta, öyle mi? Hastalığı neymiş?"

"Çiçek olmasından endişeleniyor, efendim," diye yanıtladı kendi payına sohbete katılmak isteyen Porthos, "ve yüzünde izler kalacağı için bu çok can sıkıcı."

Üç SilahşörlerWhere stories live. Discover now