XXVIII

86 4 0
                                    


Davavekilinin Yemeği

Önemli bir rol oynadığı düello Porthos'a davavekilinin karısının yemek davetini unutturmamıştı. Ertesi gün, saat bire doğru, elbiselerini Mousqueton'a fırçalattıktan sonra, talihi açılmış bir kişinin adımlarıyla Ours caddesinin yolunu tuttu.

Yüreğinin çarpışlarını genç ve sabırsız âşık d'Artagnan'ınkilere benzetmek doğru olmazdı; onun kanını kaynatan daha maddi bir çıkardı. Nihayet o gizemli eşiği aşacak, üstat Coquenard'ın ekülerinin birer birer çıktığı merdiveni tırmanacaktı.

Rüyalarında en az yirmi kere gördüğü uzun ve derin, kilitli, sürgülü, zemine gömülmüş para kasasının gerçeğini görecekti. Davavekilinin karısının biraz kuru ama zarafetini hâlâ yitirmemiş elleri, hayranlık dolu bakışları arasında kasayı açacaktı.

Ayrıca hanlara, meyhanelere, tavernalara, misafirhanelere alışmış, ağzının tadını bilse de, mönüde ne varsa onu yemek zorunda kalmış, bu göçebe, bahtsız, ailesiz asker bir ev yemeği yiyecek, aile sıcaklığını tadacak ve eski askerlerin söylediği gibi ne kadar kaba olunursa o kadar hoşa giden ince davranışlarla karşılanacaktı.

Her gün kuzen sıfatıyla güzel bir sofraya oturacağını, yaşlı davavekilini neşelendirerek sarı alnındaki kırışıklıkları gidereceğini, davavekilinin kâtiplerine iskambil ve zar oyunlarının en ince ayrıntılarını öğretip, ders ücreti olarak aylık birikimlerini üteceğini düşünmek Porthos'un yüzünü güldürüyordu.

Silahşor sağda solda o sıralar davavekillerinin cimrilikleri hakkında söylenenleri duymuştu, ama para konusunda hiç de tutumlu olmayan Porthos, Madam Coquenard'ın elinin her zaman için açık olduğunu görmüştü ve evde çok iyi ağırlanacağını umuyordu.

Yine de evin kapısında, mahallenin hiç de iç açıcı bir görüntüsü olmadığını fark ettiğinde içinde bazı kuşkular uyandı; girişte pis kokulu karanlık bir koridor vardı, merdiven yan avlunun parmaklıklarının arasından sızan gün ışığıyla iyi kötü aydınlanıyordu, ilk katta büyük bir şatonun ana kapısı gibi devasa çivilerle kaplanmış alçak bir kapı vardı.

Porthos'un parmağıyla çaldığı kapıyı, uzun boylu, soluk yüzlü, gür ve taranmamış saçlı bir kâtip açtı ve uzun boyu gücünü, askeri giysisi konumunu, al yüzü iyi bir yaşam sürdüğünü yansıtan konuğu saygıyla selamladı.

Öndeki kâtibin arkasında daha kısa bir arkadaşı, onun arkasında ise ondan daha uzun boylu bir arkadaşları daha vardı, en geride ise on iki yaşlarında bir çömez duruyordu.

Toplamda üç buçuk kâtip vardı ve bu da o zamana göre işlerin hiç de fena gitmediğini gösteriyordu.

Silahşor saat birde gelecek olmasına rağmen, davavekilinin karısı on ikiden beri onun yolunu gözlüyor ve daha erken gelmesi konusunda sevdalısının yüreğine, hatta midesine güveniyordu.

Konuğu merdivenin eşiğine vardığında, kapıda beliren saygıdeğer hanım, Porthos'u büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştı, çünkü kendisini meraklı gözlerle izleyen kâtip sürüsüne ne diyeceğini bilemiyordu.

"Kuzenim gelmiş," diye haykırdı davavekilinin karısı, "Mösyö Porthos, içeri girin."

Porthos ismini duyduklarında gülmeye başlayan kâtipler Porthos'un arkasını dönüp kendilerine bakmasıyla yeniden eski ciddi ifadelerine büründüler.

Kâtiplerin bulunduğu bekleme odasını ve kâğıtlarla dolu karanlık çalışma odalarını geride bıraktıktan sonra, davavekilinin çalışma odasına gelindi. Bu odadan çıktıktan sonra mutfak sağda kalıyor ve kabul salonuna giriliyordu.

Üç SilahşörlerWhere stories live. Discover now