XXXVIII

59 4 0
                                    

Subay

Kardinal haber beklese de, İngiltere'den yalnızca can sıkıcı ve tehdit dolu mesajlar geliyordu.

La Rochelle abluka altına alınmış olsa ve alınan önlemlerle dalgakıran sayesinde şehre yardım gelmesi ihtimali bulunmasa da, kuşatma uzun sürebilirdi; bu durum kralın askerleri için onur kırıcı, XIII. Louis ile Anne d'Autriche'in arasını bozmayı başarsa da, araları açılan Bassompierre ile Angoulême dükünü bir türlü barıştırmayan kardinal içinse çok can sıkıcıydı.

Kuşatmayı başlatan düke gelince, bu işi bitirmeyi kardinale bırakmıştı.

Belediye başkanının büyük direnişine rağmen, şehirde teslim olmak isteyenlerin çıkardığı ayaklanmalar baş göstermiş, belediye başkanı isyankârları astırmıştı. Bu idamlar en dik kafalıları bile susturmaya yetmiş, açlıktan ölmeyi kabullenmelerini sağlamıştı. Bu ölüm çeşidi onlara idam sehpasında can vermekten daha yavaş ve daha belirsiz görünüyordu.

Kuşatmacılar ara sıra La Rochelle'lilerin Buckingham'a ya da Buckingham'ın kente yolladığı habercileri yakalıyorlardı. Her iki durumda da yargılama çok kısa sürüyor, kardinalin ağzından tek bir sözcük çıkıyordu: "Asın!" İdamlara davet edilen kral bıkkın bir halde geliyor, bütün ayrıntıları görebilmek için en iyi yere oturuyordu; bu gösteri onu biraz olsun oyalasa ve kuşatmanın sonunu sabırla beklemesini sağlasa da, canının çok sıkılmasını ve her an için Paris'e dönmekten söz etmesini engelleyemiyordu, öyle ki habercilerin ve casusların yakalanamadığı günlerde, kardinal bütün hayal gücünü kullanmasına rağmen çok zor durumlarda kalıyordu.

Zaman geçse de, La Rochelle'liler teslim olmuyordu: Yakalanan son habercinin taşıdığı mektupta, Buckingham'a şehrin gücünün tükenmekte olduğu bildiriliyor, ama ardından, "On beş gün içinde yardım gelmezse teslim olacağız" yerine, "On beş gün içinde yardım gelmezse açlıktan öleceğiz," deniliyordu.

Bu durumda, La Rochelle'lilerin tek umudu Buckingham'dı. Buckingham onların mesihiydi. Bir gün Buckingham'dan yardım gelmeyeceğini kesin bir şekilde öğrenirlerse, umutlarının ve cesaretlerinin kırılacağı belliydi.

Bu yüzden, kardinal büyük bir sabırsızlıkla İngiltere'den Buckingham'ın gelemeyeceğini bildiren haberi bekliyordu.

Şehrin güç kullanılarak ele geçirilmesi konusu kralın danışma kurulunda sıklıkla ele alınıyor, ama sürekli olarak reddediliyordu; öncelikle La Rochelle zapt edilemez gibi görünüyordu, ayrıca ne söylerse söylesin, o dönemde ilerici olarak bilinen kardinal, Fransızların Fransız kanını dökeceği bu çatışmanın ülkeyi altmış yıl geriye götürecek bir girişim olduğunu iyi biliyordu. Gerçekten de, 1628'de, La Rochelle kuşatmasında, üç dört bin Huguenot'nun öldürülmesi, 1572'deki Saint-Barthélemy katliamına çok benzeyebilirdi, iyi bir Katolik olan kralın hiç de olumsuz bakmadığı bu aşırı güç kullanma yöntemine kuşatmanın generalleri La Rochelle'in yalnızca açlığa mahkûm edilerek ele geçirileceği savıyla karşı çıkıyorlardı.

Kardinal zihninden korkunç habercisiyle ilgili kaygıları atamıyordu, çünkü o da bazen bir yılana, bazen de bir aslana dönüşen bu kadının garip özelliklerini fark etmişti. Kendisine ihanet etmiş olabilir miydi? Yoksa ölmüş müydü? Onu, kendisi ya da karşı taraf adına çalışsa da, büyük engellemelerle karşılaşmadan bu kadar uzun süre sessiz kalmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordu. Ama bu engellemelerin nasıl gerçekleştiğini kestiremiyordu.

Zaten bu kadının geçmişinde, ancak kırmızı pelerininin altında gizleyebileceği korkunç olaylar yaşamış olduğunu tahmin ediyor ve onu tehdit eden tehlikeye karşı daha üst düzeyde bir destek bulamayacağı için kendisine mecbur olduğunu hissediyordu, işte bu yüzden Milady'ye güvenebileceğini düşünüyordu.

Üç SilahşörlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin