XXII

86 3 0
                                    


Porthos konusunda içi rahatlamış olan ve diğer iki dostundan haber almakta gecikmek istemeyen d'Artagnan elini hastaya uzatıp, araştırmalarına devam etmek için yola koyulması gerektiğini söyledi. Zaten aynı yoldan geri dönmeyi hesapladığı için, Porthos yedi sekiz gün içinde hâlâ handa olursa, geçerken onu alabilecekti.

Porthos, büyük bir ihtimalle dizindeki burkulmanın buradan ayrılmasına izin vermeyeceğini söyledi. Ayrıca Chantilly'de kalıp düşesten haber beklemesi gerekiyordu.

Ona hızlı ve hayırlı bir yanıt almasını dileyen d'Artagnan, Porthos'u yeniden Mousqueton'a emanet edip, hesabını ödedikten sonra, atların birinden şimdiden kurtulmuş olan Planchet ile birlikte yola koyuldu.

Aramis'in Tezi

D'Artagnan, Porthos'a yarasından ve davavekilinin karısından hiç söz etmemişti. Ne kadar genç olursa olsun, Béarn'lı delikanlımız oldukça aklı başında bir çocuktu. Bu yüzden, bir sırrı, hele gururla ilgili bir sırrı ortaya çıkararak dostluğun bozulmasını önlemek için kibirli silahşorun anlattığı her şeye inanmış gibi göründü; dahası bu durum hayatının gizli yönleri bilinen bir kişiye karşı her zaman için şahsi bir üstünlük sağlardı.

Gelecekteki entrika projelerinde arkadaşlarının bilgilerinden yararlanmaya kararlı olan d'Artagnan elinde şimdiden onları yönlendirecek görünmez ipleri tuttuğuna seviniyordu.

Bununla birlikte, yol boyunca derin bir keder yüreğini sıkıştırıyordu: Kendisine sadakatinin bedelini ödemesi gereken genç ve güzel Madam Bonacieux'yü düşünüyordu; ama hemen şunu da belirtelim ki, bu zavallı kadının başına bir felaket gelmiş olmasından duyduğu kaygı, mutluluğu elinden kaçırmanın verdiği üzüntüye ağır basıyordu. Ona göre, genç kadın kardinalin intikamının kurbanı olmuştu ve bilindiği gibi kardinal hazretlerinin intikamları çok korkunç olurdu. Onun gözüne nasıl girebildiğini kendisi de bilmiyordu, hiç kuşku yok ki, o geldiği sırada evinde olsa, bunun cevabını muhafızların komutanı Mösyö de Cavois'dan alacaktı.

Akli melekelerin tamamını etkisi altına almış bir düşünceyle zihni meşgul bir insan için, zaman olağandan daha hızlı geçer, yol her zamankinden daha kısa görünürdü. Dış dünya, rüyası bu düşünceden ibaret olan bir uykuyu andırırdı. Böyle durumlarda, insan zamanın nasıl geçtiğini anlamaz, yolun uzunluğunu fark etmezdi. Bir yerden bir yere gidilirdi, hepsi bu. Kat edilen mesafeden zihinde kalan, ağaçların, dağların, manzaraların birbirine karışmış imgelerinin içinde silinip gittiği belli belirsiz bir sis bulutundan başka bir şey değildir. İşte d'Artagnan, Chantilly ile Crevecoeur arasındaki yedi sekiz fersahlık yolu, atının belirlediği bir hızla alırken, böyle bir sis bulutunun arasından geçmiş, bu köye vardığında, hafızasında yolculuğuyla ilgili tek bir anı bile kalmamıştı.

Köyün girişinde kendini topladıktan sonra, kafasını salladı, Aramis'i bıraktığı meyhaneyi fark edince atını tırısa kaldırarak kapının önünde durdu.

Onu karşılayan hancı bu kez erkek değil, bir kadındı; d'Artagnan insanların yüzlerinden ruh hallerini anlayabiliyordu. Bir bakışta hancı kadının tombul yüzündeki neşeli ifadeyi fark ederek, böylesine sevinçli bir yüzün karşısında kaygılanacak bir şey olmadığına ve ondan bir şeyler gizlemek gerekmediğine karar verdi.

"Hanımefendi, on gün kadar önce burada bırakmak zorunda kaldığımız arkadaşımıza neler olduğunu söyleyebilir misiniz?" diye sordu.

"Yirmi üç, yirmi dört yaşlarında, yakışıklı, hoş, sevimli bir genç miydi?"

"Dahası omzundan yaralanmıştı."

"Evet o!"

"Ta kendisi."

Üç SilahşörlerWhere stories live. Discover now