XXXV

71 3 0
                                    


Saint-Gervais Kalesi

Üç dostunun yanına gelen d'Artagnan onları aynı odada kendisini beklerlerken buldu: Athos düşünüyor, Porthos bıyığını buruyor, Aramis ise mavi kadife ciltli şirin bir kitaptan dualar okuyordu.

"Beyler," dedi, "umarım bana söyleyecek önemli şeyleriniz vardır, aksi takdirde beni çağırttığınız için sizi bağışlamayacağım, bir kaleyi yerle bir edip ele geçirmekle geçen bir geceden sonra dinlenmem gerekirdi. Ah! Orada olmamakla çok şey kaçırdınız beyler! Çok sıcak bir çatışmaydı!"

"Biz de hiç soğuk olmayan bir macera yaşadık!" diye karşılık verdi, bıyığını kendine özgü bir şekilde yukarı doğru kıvıran Porthos.

"Şişt!" dedi Athos.

"Oh! Oh!" dedi silahşorun kaşlarını hafifçe çatmasından durumu anlayan d'Artagnan, "Sanırım önemli meseleler var."

"Aramis," dedi Athos, "önceki gün Parpaillot hanında yemek yemiştiniz değil mi?"

"Evet."

"Orası nasıldı?"

"Kendi payıma söylersem karnımı doyuramadım, perhiz günüydü ve yalnızca yağlı et yemekleri vardı."

"Nasıl yani!" dedi Athos, "Bir liman kasabasında balık yok muydu?"

"Kardinalin yaptırdığı mendireğin balıkları açık denize kaçırdığını söylüyorlar," dedi Aramis başını dua kitabından kaldırmadan.

"Ama size bunu sormuyorum Aramis," diye devam etti Athos, "size rahat edip etmediğinizi, etrafta keyfinizi kaçıracak kimseler olup olmadığını soruyorum."

"Sanırım pek kalabalık değildi, evet sorunuzu şimdi anladım Athos, orada rahatça konuşabiliriz."

"O zaman Parpaillot'ya gidelim, çünkü burada duvarlar kâğıt gibi ince."

Dostunu iyi tanıyan ve bir sözünden, bir mimiğinden, bir hareketinden durumun ne kadar ciddi olduğunu anlayan d'Artagnan, Athos'un koluna girdi; Porthos ve Aramis de sohbet ederek onları izlediler.

Yolda Grimaud'ya rastladıklarında, Athos kendisini izlemesini işaret etti; Grimaud da her zamanki gibi sessizce itaat etti: Zavallı çocuk neredeyse konuşmasını unutacaktı.

Saat yedide, Parpaillot hanına geldiklerinde gün doğmaya başlamıştı; yemek söyleyen dört arkadaş hancının kendilerini kimsenin rahatsız etmeyeceğini söylediği bir salona girdiler.

Ne yazık ki zamanlama gizli bir toplantı için uygun değildi; kalk borusu çaldığı için herkes uyku sersemliğiyle dolaşıyor ve sabahın nemli havasının etkisinden kurtulmak için bardan içecek bir şeyler alıyordu: Peş peşe gelerek hancıdan bir şeyler isteyen dragon süvarileri, İsviçreliler, muhafızlar, silahşorlar, hafif süvariler dört arkadaş tarafından hoş karşılanmıyorlardı. Bu yüzden selamlarına, kadeh tokuşturmalarına ve şakalarına asık suratlı karşılıklar alıyorlardı.

"Hadi işimize bakalım," dedi Athos, "yoksa başımıza dert açacağız, şu an için buna hiç gerek yok. D'Artagnan bize gece yaşadıklarınızdan söz edin, sonra biz de başımızdan geçenleri size anlatacağız."

"Gerçekten de," dedi ağır ağır yudumladığı ciniyle ayakta sallanan bir hafif süvari, "dün gece muhafızlar siperdeydi, sanırım La Rochelle'lilerle kozunuzu paylaşmışınızdır?"

D'Artagnan söze karışan bu densize karşılık verip vermemek için Athos'a baktı.

"Sana soru yöneltmiş olması onurunu bahşeden Mösyö de Busigny'yi duymuyor musun?" dedi Athos. "Bu beyler öğrenmek istediklerine göre, dün gece olup bitenleri anlat bakalım."

Üç SilahşörlerWhere stories live. Discover now