XVII

67 3 0
                                    

Yolculuk

Sabahın ikisinde dört maceracı Paris'in Saint-Denis kapısından çıkıyorlardı. Gece olduğu için istemeseler de sessiz kalmayı tercih ettiler, çünkü karanlıktaki gölge oyunları nedeniyle her yanda pusu kurulmuş olduğunu sanıyorlardı.

Günün ilk ışıklarıyla çeneleri çözüldü, güneşin doğuşuyla neşeleri yerine geldi: Sanki bir çatışmanın arifesindeymişler gibi yürekleri çarpıyor, gözleri gülüyordu; belki de kaybedecek oldukları yaşamları her şeye rağmen onlara güzel görünüyordu.

Zaten kafilenin görüntüsü olağanüstüydü: Silahşorların yağız atları, kararlı görünümleri, bu soylu askerlerin bir süvari birliği gibi düzenli ilerleyişleri en gizli sırları bile ortaya çıkaracak nitelikteydi.

Tepeden tırnağa silahlı uşakları arkalarından geliyorlardı.

Sabahın sekizinde kahvaltı için mola verilen Chantilly'ye kadar her şey yolunda gitti. Tabelasında Saint-Martin'in pelerininin yarısını bir yoksula verirken resmedildiği bir hanın önünde atlardan inildi. Uşaklara atların eyerlerinin çıkarılmaması ve her an harekete hazır olunması söylendi.

Salona girilip bir masaya oturuldu.

Dammartin yolundan gelmiş olan bir beyefendi de aynı masada yemeğini yiyordu. Yolcularla havadan sudan şeyler üzerine sohbet ettikten sonra, kadehini sağlıklarına kaldırdı, silahşorlar da aynı nezaketle kendisine karşılık verdiler.

Ama Mousqueton'un atların harekete hazır olduğunu söylemesiyle ayağa kalkıldığı sırada, yabancı Porthos'a kardinalin sıhhatine içmeyi önerdi. Porthos yabancıya, onun da kralın sıhhatine içmesi halinde bunu seve seve yapacağını söyledi. Yabancı kardinal hazretlerinden başka kral tanımadığını söyleyince, Porthos ona sarhoş diye hitap etti, bunun üzerine adam kılıcını çekti.

"Aptallık ettiniz," dedi Athos, "neyse artık geri adım atamazsınız: Bu adamın işini bitirip, bize mümkün olduğunca çabuk yetişin."

Ve üçü birlikte atlarına binip son hızla uzaklaşırlarken, Porthos rakibine, eskrimin bilinen bütün hamleleriyle onu delik deşik edeceğini söylüyordu.

"Şimdiden bir kişi!" dedi Athos beş yüz adım sonra.

"Ama bu adam neden bir başkasına değil de Porthos'a saldırdı?" diye sordu Aramis.

"Çünkü hepimizden daha yüksek sesle konuşan Porthos'u şefimiz sandı," dedi d'Artagnan.

"Bu genç Gaskonyalının ne kadar akıllı olduğunu hep söylemişimdir," diye mırıldandı Athos.

Ve yolcular yollarına devam ettiler.

Beauvais'de hem atları dinlendirmek, hem de Porthos'u beklemek üzere iki saat mola verildi. İki saatin sonunda, ne Porthos, ne de bir haber geldiği için tekrar yola koyuldular.

Beauvais'den bir mil ötede, yolun iki bayır arasında daraldığı bir noktada, kaldırım taşlarının kaldırılmış olmasından istifade eden sekiz on kişi hendekler kazar gibi görünüyorlardı.

Çizmelerinin bu çamur birikintisiyle kirlenmesinden kaygılanan Aramis, onları sert bir şekilde payladı. Athos onu engellemek istese de artık çok geçti. Yolcularla alay etmeye başlayan işçiler hakaretleri silahşorların en soğukkanlısı olan Athos'un bile tepesini attırıp atını üstlerine sürmesine yol açacak dereceye vardırdılar.

O zaman adamlar bir hendeğe kadar geri çekilerek oraya gizledikleri tüfekleri aldılar, biraz sonra yedi yolcumuz tam bir kurşun yağmuru altında kalmıştı. Kurşunlardan biri Aramis'in omzunu delip geçerken, bir diğeri Mousqueton'un kaba etine saplandı. Bununla birlikte atından düşen sadece Mousqueton oldu, bunun nedeni yarasının ağır olması değil, yarasını göremediği için tehlikeli bir durum olduğunu sanmasıydı.

Üç SilahşörlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin