24. Bölüm

6K 727 190
                                    


Selamunaleykum canlar.

Güzel Okumalar... ❤❤❤


Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki. - Edip Cansever


Kulağımda çınlayan gerçekten Leyla'nın sesi miydi yoksa Mecnun'luğa adapte olmuştum da gaipten sesler mi duyuyordum emin değildim. Bunu öğrenebilmemin tek yolu arkamı dönüp bakmaktı. Bu sefer filmlerdeki o yavaş çekim anı falan yaşanmadı. Arkamı döndüm ve Leyla ile karşılaştım. İçimdeki bütün özlem akıp gitti, geriye sadece onu ne kadar çok sevdiğim kaldı. Bilirsiniz, insan aşık olduğu kişiyi gördüğü her an sevgisi katlanarak artabilir. Bu dünyanın kanunudur, ilk insandan beri süregelmiştir. 

"Leyla?"

Gözlerindeki bakışlar o kadar çok şey anlatıyordu ki. Bu zamana kadar nasıl görmediğime hayret ettim. İnsan etrafındaki birçok şeye kör oluyordu ya ben de Ertuğrul'a karşı kör olmuştum. Gerçi zor bir zamanımda tanışmıştım onunla. Bırakın onu, kendimi bile görebilmekten çok uzaktım. Kalbiniz kırıkken hayat çok zor bir yer haline geliyor. Ama sonra küçük gülümsemeler, bir bardak çay ve üç tane karanfil gününüzü aydınlatıyor. Siz farkında olmadan hem de. İnsan nasıl güneşin doğduğunu farketmez değil mi? Edemiyor işte. Her gün güneş yeniden ve yeniden doğuyor ama biz bu duruma o kadar alışıyoruz ki aslında ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamıyoruz bile. 

"Nasılsın?"

Benim ona sormam gereken soruyu Ertuğrul bana sormuştu. Ellerini bir cebine koyuyor bir göğsünde kavuşturuyor arada da saçlarını düzeltiyordu. Asla ama asla sakin değildi ve bu durum beni güldürmüştü. Ben gülünce o da güldü. 

"Ne oldu?" derken gülmeye devam ediyordu. Bense ağzımı elimle kapatmış gülüşümü durdurmaya çalışıyordum. Gerçekten çok saçma bir an yaşıyorduk birlikte.

Evet, galiba iletişimimiz bu şekilde devam edecekti bundan sonra. Ertuğrul sorular soracak ben ona içimden cevap verecektim. 

"İyiyim, iyiyim. Sen nasılsın?"

Gülüşünle yarattığın kalp krizini önlemeye çalışıyorum ne yapayım?

"Ben de iyiyim, teşekkür ederim."

Sonra bir sessizlik oluştu aramızda. En samimi dostunuzla konuşurken bile oluşmasını istemediğiniz sessizliklerden. Ardından, 'Havalar da soğudu ya,' şeklinde bir cümle gelecek sessizliklerdendi. Düşündüm, düşündüm ve düşündüm. Bana seslenen oydu, konuşmaya onun devam etmesi gerekiyordu ancak o da benim kadar ne yapacağını bilmez gözüküyordu. Sonra baktım bu iş böyle gitmeyecek, dedim ki kendime, 'Aman ne olacaksa olsun be Ertuğrul. Sen aşk mektubu yazıp bu kıza vermişsin, o da onu okumuş karşında duruyor. Daha neyden çekiniyorsun? Konuş gitsin.'

İçimde beni gaza getiren arabesk bir Ertuğrul olduğunu daha önce de söylemiştim. 

"Mektubu okumuşsun,"

Söylediği şeyi duyduğumda şaşkınlıkla bakakaldım. Aramızdaki sessizliğin, 'Eeee okul nasıl gidiyor,' şeklinde devam edeceğini düşünürken Ertuğrul olaya direk girmeyi tercih etmişti. Benim yapamadığımı yapmıştı yani. 

"Evet okudum," dedim ondan gözlerimi kaçırarak. Gözlerime bakıyordu direk. Bu beni rahatsız etmemişti ancak daha önce hiç görmediğim bir bakıştı bu. Ya da farkına varmadığım diğer şeylerdendi. Çok şeffaftı, gözlerin kalbin aynası olduğuna yemin eder gibi bakıyordu. Bu durum da benim için çok yeniydi. Ertuğrul'un mektubunda anlattığı her şeyi sadece bir bakışı ile göstermesi baştan ayağa sarsmıştı beni. 

Bir Leyla HikayesiWhere stories live. Discover now