18. Bölüm

6.6K 777 210
                                    

Selamunaleykum canlar.

Güzel Okumalar... ❤❤❤

Bir insan sevildiğini nasıl anlar? İnsanlığın varoluşundan beri cevaplanması gereken en önemli soru. Bu soruya cevap bulmak isteyen bir sürü insan vardır eminim. Evet, birini sevdiğimizi kolaylıkla anlayabiliriz. Kalbimiz hızla çarpar, onu görünce mutluluktan havalara uçarız. Ruh halimiz mutluluk ile mutsuzluk arasındaki o hassas sınırdadır. Ancak sevildiğimizi anlamak için çok daha somut şeylere ihtiyaç duyarız. Bir bakış, bir söz. Belki bir itiraf. O itirafı duymadan da yaşadığımız tüm şeyler biraz farazidir, asla emin olamayız.

Ertuğrul'un öğrencisi ile konuşmasına kulak misafiri olduğumda ilk önce 'Yok canım,' dedim kendi kendime. 'Dünya üzerindeki tek yeşil gözlü kız ben değilim ki?' Sonra Ertuğrul'un kendini ele veren hallerini düşündüm. Kendisine insan sarrafı diyordu ancak ne kadar kolay okunabilen bir insan olduğunun farkında değildi.

İyi bir adamdı Ertuğrul. Aileler ona çocuklarını emanet ediyordu ve o bu işin üstesinden bir erkek olarak çok iyi geliyordu. Evet, onu ilk gördüğümde bu konudan fazlaca şüpheliydim, eski kafalı düşünerek 'Erkekten anaokulu öğretmeni mi olur canım,' demiştim. Anaokulu öğretmeni olduğum için nasıl zor bir iş olduğunu biliyordum. Bir erkeğin uğraşamayacağı birşeydi. Ama Ertuğrul baskılara boyun eğmeden bu işi kotarmıştı. Değişikti. Konuştuğunuz zaman sizi iyi hissettirirdi.

Biz kızlar fazla hassasızdır, karşımızdaki erkeğin en ufak hareketini bile dikkate alabiliriz. Onlar kadar düz mantık işlemez, hep ayrıntılara takılırız. İşte minik ayrıntılar ve en son bu duyduklarım ufacık da olsa bir şüphenin içimde doğmasına sebep olmuştu. Aynı zamanda saçma bir düşünceydi bu. 'Evet benden hoşlanıyor,' demek egoya katkı yapmaktan başka işe yaramıyordu. Bu yüzden de kendi kendime en çok söylendiğim şey şuydu: "Paranoyak olma Leyla, işine bak."

"Ne düşünüyorsun öyle kukumav kuşu gibi?"

Kukumav kuşu aslında kendi halinde yanlız yaşayan bir baykuşmuş. Muhtemelen atalarımızdan biri onu ağaca tünemiş öylece dururken görmüş ve "Ne düşünceli kuş," demiş. Sonra da ortaya bu "Kukumav kuşu gibi" deyimi çıkmış. Ve dilden dile yayılarak ablamın evinin salonuna kadar gelip beni bulmuş.

'Sen bu hikayeleri nereden uyduruyorsun?' derseniz çocukluğumdan gelen bir şey bu. Hep birilerine hikaye anlatmayı çok sevdim. Öyle hazır olanları anlatmaz, kendim uydururdum. Sanırım beynimde anlatılmayı bekleyen bir sürü minik hikaye kahramanı vardı.

"Hiç, öyle dalmışım. Sen ne yaptın?"

"Alışveriş yaptım, doktora kontrole gittim, ilaçları aldım ve geldim. Sağol ya, Ece'ye geldin, baktın."

Ablama gülerek ters bir bakış attım. "Zamanında sen bana şimdi ben sana. Gerçi hala sen bana bakıyorsun ama olsun. Ablalık ömürlük meslek."

Okulu kazanınca Fethiye'den İstanbul'a gelmiş ve ablamın alt katındaki bir oda bir salonluk küçük evi bana tutmuştuk. Annem ablamın denetimi altında olacağımı öğrenince beni rahatlıkla göndermişti. Ki benim içinde iyi olmuş, bilmediğim şehirde yanlız kalmamıştım. Hem kendi evim, hemde canım sıkılınca, zorda kalınca gideceğim üst kat komşum ablam vardı. Öyle yakışıklı kapı komşusu falan yoktu bizim apartmanda. Gayet teyzeli, amcalı, çocuklu bir aile apartmanıydı.

"Valla senin bana zararından çok yararın dokunuyor canım. Hem bana da arkadaş oldun, iyi oldu. Ece'yi de güvenerek gönderiyorum okula. Biliyorsun nasıl hareketli olduğunu. Gözüm arkada kalmıyor."

Bir Leyla HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin