17. Bölüm

6.7K 748 215
                                    

Selamunaleykum canlar.

Güzel Okumalar... ❤❤❤

Sevgili Leyla. Bana kalbin kadar temiz bu sayfaları ayırdığın için teşekkür ederim. Belki Mecnun olup çöllere düşmedim, Ferhat olup dağ delmedim ancak bende kendimce sevdim. Hem ne gerek var umutsuz aşka düşmeye? Belki sende beni seversin, dünya ikimiz içinde çok daha çekilir bir yer olur. Birlikte yürür, birlikte üzülür, birlikte mutlu olurduk. Bende daha önce hiç olmadığım şekilde şair bir adam olur çıkarım. İnsan aşık olunca bambaşka bir kimliğe bürünüyormuş onu anladım. Sonra dedim ki; Ne gerek var şair olmaya. Leyla'nın sevdiği adam olmak yeter bana.

İşte gördüğünüz gibi bende son durumlar böyle. Leyla ile geçen o günden sonra ciddi anlamda Mecnun olmak üzerinde stajıma başladım. İnsan tanıdıkça seviyormuş gerçekten. Birine aşık olduğunuzu ya da hoşlandığınızı düşündüğünüz zaman bu tamamen dış görünüş üzerine oluyor. O insanın kendini gösterdiği kadarıyla ondan hoşlanabiliyorsunuz. Ama aşık olduğunuz kişi kendisini tanımaya izin verdiği zaman dünya yaşanacak bir yer haline geliyor. Mesela, reçel yapmayı çok seviyor diye reçelleri sevmeye başlıyorsunuz. Çocukluğunun geçtiği yerleri merak edip oraları ziyaret etmek istiyorsunuz. Sonra çocukken ne kadar da tatlı olabileceğini düşünüp hayallere dalıyor ve yerinizde saymaya devam ediyorsunuz.

Birini sevmek aynı zamanda hem yüksek derecede mutluluğa bir o kadarda melankoliye sebep oluyordu. Kısacası, "Tehlikelidir, ateşle yaklaşmayın."

Neyse ki okul içerisinde, çocuklarla ilgilenirken tetikte gibiydim. Mecnun hallerimi kontrol edebildiğim tek yer orasıydı. Aklımı başımda tutamasaydım soyu tükenmekte olan erkek anaokulu öğretmeni sayısından bir tane daha eksilecek, türümüz yok olmakla karşı karşıya kalacaktı.

Zaten çocuklarla ilgilenmekten Leyla'yı düşünmeye zamanım kalmıyordu. Aklımdan geçen ufak tefek şeyler vardı birlikte tekrar birşeyler yapabilmek için ancak daha fikir aşamasındaydılar. İşimde herkes kadar kolay da değildi. Bin tane şey düşünüyordum nasıl olacak diye. Geçen günki tevafuklardan da bol bol yaşansın diye dua etmek ise en kolayıydı.

Umut fakirin ekmeği sonuçta. Ye ye bitmez.

Günün sonunda çocukları ailelerine teslim etmiştim ancak bir tanesi benimle okulda kalmıştı. Ailevi acil bir mesele yüzünden Naz'ı alamamıştı kimse. Öğretmeni de ben olduğum için onunla kalmam gerekmişti. O oyuncaklarla oynuyordu, bende karşısındaki minik sandalyeye oturmuş ona eşlik ediyordum. Neden kendini zorluyorsun, otursana kendi sandalyene diyebilirsiniz. Minicik sandalyede bende sıkışıp kalmak istemezdim. Ama Naz ısrarla çay partisinde ona eşlik etmemi istemişti. Çay partilerinin aranan adamıydım. Önce Leyla şimdi de Naz. Kişilerin farklılığı biraz moralimi bozsa da Naz'la takılmakta gayet eğlenceliydi.

"Öğretmenim sizin çocuğunuz var mı?"

Keşke bu sorudan önce evli olup olmadığımı sorsaydın Naz'cığım.

"Çocuğumun olması için önce evli olmam gerekir değil mi Naz?"

Aydınlanma yaşarcasına gözlerini kocaman açtı. Çocukların kocaman tepkilerini izlemek cidden çok eğlenceliydi.

"Doğru. Annemle babam birbirlerini çok sevmiş, evlenmiş sonra ablamla ben olmuşuz. Peki öğretmenim sizin çok sevdiğiniz biri var mı?"

Bir Leyla HikayesiWhere stories live. Discover now