1. Bölüm

26.7K 1.9K 1.2K
                                    

Selamunaleykum canlar. ❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤

"Sonra hayat bize öyle birini gönderir ki, önceden kaybettiğimiz herşey için mutlu oluruz."

***

"Ertuğruuuuul!"

Normalde insanlar telefonlarının sinir bozucu alarmları ile uyanırlar. Bizden önceki telefonsuz nesilse o kulak delen, kafa patlatan hatta heyecandan yerinde duramayıp yere düşen ve inatla bağırmaya devam eden çalar saatlerle güne muhteşem bir giriş yapardı. Ancak bundan nasibini alamayan tek insan yavrusu benim. Bu lafta nereden ağzıma takıldıysa artık. Hepsi bizim evin ikiz kontenjanından ilk yararlanan Yağız ve Yiğit delikanlılarının suçu. Adamlar Türkçe içinde farklı bir dil geliştirmişler. Bizim evin dışındaki herkes onların bazı sözlerine karşılık dut yemiş bülbüle dönüp babama, "Bu çocuklar neden böyle oldular Mehmet ağabey?" bakışı atıyorlar.

Babamın da bilgisi yok.

Her sabah hiç aksatılmadan annem tarafından uyandırılıyorum. İlk okul çağını geçeli yıllar olmasına rağmen annem bunu kötü alışkanlık edinerek devam ettirdi. O zamanlar iyiydi tabi. Odama gelir, "Yavrum, evladım," naraları ile beni okula hazırlardı. Annem sabah enerjisini onu tanıdığım yirmi dört yıldan beri hiç yitirmedi. Sabahın ilk ışıkları evimizin üzerinden geçer geçmez uyanır ve güne herkesten 10-0 önde başlardı. Biz saçlarımız dağınık, gözlerimizi ovuşturarak kahvaltı masasına oturduğumuzda o kraliçe arı modunda portakal suyunu yudumlardı. Evet, annem sabahları kahvaltıda portakal suyu içmeyi çok sever. Bunun tamamen küçüklükten gelen birşey olduğunu söylese de biz birkaç Türk dizisinin etkisinde kaldığına inanıyoruz.

Anneler de birşeylere özenebilir. Onlarda insan yavrusu.

"Cidden anne, her sabah bunu yapmaktan bıkmayacak mısın?"

Mutfak masasına kahvaltılıkları koyarken bana baktı. "Oy benim Tuğrul'um uyanmış."

Masada yerime geçip kahvaltı için hazırladıklarına baktım. "24 sene önce ismim kulağıma okunurken nerede olduğunu gerçekten merak ediyorum anne." Annem bana Tuğrul derdi. Babam herkes gibi Ertuğrul, büyük ikizler Erti derdi. Neyseki kızlar ağabey diyordu. İsmimin daha fazla kısalmasına göz yumamayacaktım. Yabancılar gibi beni "E" diye çağırmalarına az kalmıştı.

"Baban izin vermedi ki. Halbuki söz vermişti, Tuğrul olacaktı. Neymiş, askerdeki binbaşısının adı Ertuğrul'muş, babana çok emeği geçmiş. Çok yardım etmiş ona. Ben dedim, ben Tuğrul derim haberin olsun dedim." Bunu derken sanki babam karşısındaymış gibi omuz silkti.

Yaşı olmuş 50 önemli değil. Heran kocasına ve oğullarına trip atabilir. Aslında o da haklı. İnsanın etrafında 4 tane erkek olunca bir nevi savunma kalkanı oluşturuyor.

"İyi dedin anne. Sonra ilerde en sevdiğin oğlunda çoklu kişilik bozukluğu çıkarsa teyzeme gidip 'ah benim oğlum, vah benim oğlum,' diye ağlanma."

Domatesleri muntazam bir şekilde dizerken kaşlarını çattı. Hiç anlamam domateslere ve bilimum yiyeceklere gösterilen bu büyük önemi. Normal kes, bir güzel tuzlayıver yeterli. Tamam, Allah çok güzel yaratmış, her daim şükür sebebi ancak şu özeni insanlara göstersek çok daha güzel olurdu.

Günlük mesajımı da verdiğime göre bana gülerek bakan sucuklara dönebilirim. Harbi, bu sucuklar neden bana gülerek bakıyor?

Cevabı hepiniz biliyorsunuz sanırım. Annemin yine canı sıkılmış, demiş bari sucuklar mutlu olsun. Gülücük emojisi yapmış sucuklarla.

Bir Leyla HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin