8. Bölüm

10.2K 1K 167
                                    


Selamunaleykum canlar. ❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤

***

Yıllar ilerledikçe çocukların oynadığı oyunların çeşitleri arttı. Bizim zamanımızda misket, futbol topu, tasolar varken şimdi onların yerini oyun hamurları, kinetik kumlar ve en fenası ise slime denen çocukların çok sevdiği o acayip şey aldı. Bir korku filminde mutasyona uğrayıp etraftakilere zarar veren yaratıklara benziyordu. O slime denen şey ortaya çıktıktan sonra en baş düşmanım oldu. Kolay kolay düşman edinen bir adam olmadım. Genelde sakin bir yapım vardır, bir yerde kavga olduğunda ayıran taraf olmuşumdur. Eh, kavga ayırmanın sonucunda da mor gözle eve dönen de ben olurdum. Kavga edenlerde ufak tefek yaralar varken ben ve benim gibi garibanlar yara bereyle dönerdik. Çilekeş anam lise zamanlarımda az bunun acısını çekmedi. Birde üstüne üstlük ondan fırça yerdim. İyi niyetlerle kavga ayırmaya çalışırken ortadaki tek suçlunun kim olduğunu görebiliyorsunuzdur herhalde.

Kavga gördüğünüz zaman en iyisi o ortamdan sessizce uzaklaşın. Bir Ertuğrul Zeybek tavsiyesi size. Ben çektim, siz çekmeyin. 

Laf slimelerden nereye geldi. Görüyorsunuz, meretin ismine bile dayanamayıp başka konulara yöneliyorum hemen.

Genelde slime olayı benim sınıfımda çok olmazdı. Çocuklar istese bile bir şekilde unutturur başka oyunlar oynatırdım. Ama bugün herhalde benim şanssız günümdü ki istemediğim ot burnumda bitmiş, diğer sınıfın hocası bir dolu slime ile sınıfa gelmişti. Onun yüzünde tebessümler açıyor, çocuklar eğleneceğinden dolayı mutluluk duyuyordu. Beni sormayın bile. Hocaya teşekkür ederken kan ağlıyordum. İçimde bir yerlerde sirkeci dükkanı açılmış, sirke satılıyordu.

Öyle kenarda, uzakta da duramıyordun o meret ortalıktayken. Gözümü çocukların üzerinden ayırdığım en ufak anlarda bile neler yapabileceklerini çok iyi bildiğim için oyunlarına katılmak zorunda kaldım. Ve o yapışık, vıcık, sümük gibi şeyle yüzyüze geldim.

Şu şeyi müfredata koyan sayın yetkililere etmek istediğim ufacık laflar vardı ama susup yuttum. Bizim de laf söyleyecek yerlerimiz belliydi. İçimizden içimizden konuşacaktık ne yapalım? 

"Öğretmenim bunun adı neden sılaayım? Neden Türkçe bir ismi yok?"

Daha Türkçe bazı kelimeleri zar zor telaffuz ederken çocuklardan yabancı bir kelimeyi muhteşem bir şekilde söylenmesi beklenmezdi. 

"Keşke hiç varolmasaydı da isim bulmak zorunda kalmasaydık evladım," dediğimde boş gözlerle bana baktılar. Sanki karşımda kocaman adam varmış gibi konuştuğum çok olurdu. İnsanlık hali. Böyle zamanlarda da çalıştığım yerde kimse beni anlamıyor diye düşünürdüm. Aradaki o çok fazla yaş farkının sonuçlarıydı hep bunlar.

Okul öncesi eğitim seçmenin zorlukları. Genelde karşınızda yetişkin değil çocuk bulursunuz ve onların anladığı dilden konuşmanız gerekir. Bildiği diller üzerinden hava atan insanlara hep "Sen hayırdır, çocukların dilinden anlamadıktan sonra on tane dil bilsen ne fayda," demek isterdim. Birgün diyeceğim inşallah. 

 "Türkçe bir ismi yoksa eğer siz bulun." Oyunun üstüne oyun çocukları keyiflendirmiş olacaktı ki slime ile oynamaya devam ederken isim bulma telaşına girdiler. Ortada uçuşan isimleri sayıp sizin kafanızı doldurmak istemezdim ancak bu komikliğe şahit olmanızı istedim. 

"Salganyoz varya işte onun sırtında bir kabut var o kabutun içindeki sümüğe benziyor bence. Öğretmenim sümüğe benzemiyor mu bu sılayım?"

Bir Leyla HikayesiWhere stories live. Discover now