7. Bölüm

11.6K 1K 353
                                    


Selamunaleykum canlar. ❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤


"Gülüşü ile hikayeler anlatan insanlar vardır. Gülüşündeki hikayeyi dinlemek isterdim."

***

Anaokulu öğretmenliği  diğer tüm öğretmenliklerden hatta tüm mesleklerden biraz farklıdır. Herhangi bir işte sevmiyor olsanız bile çalışabilirsiniz ancak bizim meslekte çocukları çok sevmeden başlarsanız uzun süreli birşey olmaz. Ki sevmek değil, çok sevmekten bahsediyorum. Örnekleriyle hem üniversite sıralarında hemde staj yaptığım yerlerde karşılaştığım için bunu çok emin olarak söylüyorum. 

Çocukla ilgilenmek çok sabır ve çok sevgi ister. Bunu sen kendinde nasıl anladın diye sorarsanız kendimi bildim bileli çocuklarla aram büyüklerle olduğundan çok daha iyi olmuştur. Yaşıtlarım ya da benden büyüklerle değilde küçüklerle vakit geçirmeyi hep çok sevdim. Büyük insanlarla anlaşmak zor ben ne yapabilirim?

Çocuklarla anlaşmak dünyanın en kolay şeyidir. Onların dünyası nettir, temizdir. Büyüklerin, yani bizim dünyamız ise birbirine dolanmış iplerden bile karmakarışıktır. Çözmeye ne güç bulursun ne de zaman.

Üniversite'ye kadar Fethiye'de yaşadım. Çok güzel bir yerdir. Kışın sessiz sakindir, biz bize yaşarız. Yaz mevsimi yüzünü gösterdiği anda ise yerli-yabancı turistler gelmeye başlar ve yürümeye yer bulamayız. Benim hergün yürüdüğüm yollar, gördüğüm evler, mekanlar meşhur olur, internetlere düşerdi. İnsanlarla aynı yerden mi bakıyoruz diye çok kez düşünürüm o anlarda.

Neyse ki merkeze elli kilometre uzaklıkta bir köyde anneannemlerin evi vardı da yazları orada geçiriyorduk. Nefes almanın birçok farklı çeşidi vardır. Köy hayatı ise en temizi ve huzur verenidir. Ömrünüzün bazı kısımları köyde geçtiyse eğer beni rahatlıkla anlayabilirsiniz. Havası, suyu, yemeği, insanı. Herşeyi kendine hastır. Başka yerde bulamazsınız.

Kendimle başbaşa kalmaktan çok hoşlanan bir insan olduğum için yaşadığım yer benim karakterime çok uygundu. Çok konuşmayı sevmezdim. Aslında sevmemek de değildi. Sadece çoğu kadının bir günde kullandığı yirmi bin kelimeyi sonuna kadar harcamayı tercih etmiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse gevezelik etmek için zaman, mekan ve kişi kolluyordum. Etrafımdaki insanlarda genelde az konuşmamdan şikayetçi olurdu. "Biraz da sen konuş, yine mi bizi dinleyeceksin? Anlatsana ne oldu?" gibi soruları sık duyardım. Çoğu kişi  anlatacaklarını dinleyecek insan ararken çevremdekilerin bunun tam tersi oluşu da ancak bana denk gelebilirdi heralde. 

İstemediğin ot her anda, her koşulda bulunduğun yerde bitiyordu. 

Bizim oralar meyve bahçeleri ile doluydu ve ailem bu meyvelerden yaptıkları reçelleri satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Anaokulu öğretmeni olmasaydım eğer hayatım bu düzen içerisinde devam edecekti. Ağaçlara iyi bak, meyveleri topla, içine sevgini katarak reçel yap ve sonunda o büyük emeklerle yapılan leziz reçelleri sat. Renkleri, kokuları ve tabiki o inanılmaz tatları çok hoşuma giderdi. Günün her öğününde reçel yiyebilirdim. Yıllar boyunca reçellerle o kadar içli dışlı olmuştum ki hepsine özel isimler takardım, hikayeler uydururdum. En büyük hobimdi aslında. Her reçeli bir insan karakterine benzetirdim. Kimisi çok tatlıydı, kokusunu ve tadını bir kez daha almak için can atardınız. Çilek reçeli insan olsaydı etrafına pozitif enerji veren, hep gülen bir insan olurdu. Kimisi de ekşiydi. Sevseniz bile favorileriniz arasında olmazdı. Erik reçeli, sevdiğiniz ama kalbinizi yoran insanlara benzerdi.

Bir Leyla HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin