9. Bölüm

10.4K 1K 215
                                    

Selamunaleykum canlar. ❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤

***

İhtimaller dediğimiz şey aslında bu dünyanın dönmesine sebep şeyler değil mi? Ya da şans? Her biri bizim için yeni kapılar açan, yollar seçmemizi sağlayan şeyler. Her yeni günde, "Eğer şu olursa ne olur?" sorusu ile geçer hayatımız. Ve aldığımız cevap ile hayatımıza devam ederiz.

Birde bazen eğer diye düşünmeye bile yeltenmediğiniz şeyler gerçekleşir. Kendinize bunu düşünme izni vermediğiniz şeyler. Çünkü düşününce kendini kaptırırsın o fikre, tehlikeli sularda yüzmeye benzer bu. "Hayal kuracaksın da ne olacak birader, gerçekleşeceği mi var?" deyip gelmeye çalışan ihtimallere kafa göz dalmaya hazır beklersiniz.

Ve bunların hepsinin sonucunda kader dediğimiz şey gerçekleşir. Hiç kesişmeyecek yollar kesişir, hiç tanışmayacak insanlar tanışır. Birkaç kez gördüğünüz insan aklınızı kurcalamaktan sağlam yer bırakmaz. İşte benim kaderim de Leyla'yı gördüğüm an çizilmeye başlamıştı. "Onu görür görmez anladım, o benim hayatımın aşkı," gibi klasik sözlerle sizi duygulandırmayacağım. O kadar da değil. Belki bazı insanlar bunu hissedebilir ancak ben o sözü söyleyecek kadar hisli bir insan değilim. Yapım böyle. 

Sadece Leyla'yı gördüm ve hep oradaymış gibi hissettim. İlk görüşte aşkı istatistiğe vursak Ertuğrul Zeybek olarak gururla sıralamada yer alırdım. İnkar etmenin ne bize ne de istatistiğe faydası var.

Aşk denen o henüz iyi mi kötü mü olduğu anlaşılamayan şey gelmişse eğer kabulleneceksin demişler. Demedilerse bile ben diyorum. Bas bağrına gitsin. 

Leyla ile aynı okulda olma düşüncesini beynim idrak ederken toplantı odasında bir hareketlenme başlamıştı. Öğretmenler yeni gelen Leyla hoca ile tanışıyorlardı. Sıra bana geldiğinde gözgöze geldik. O anki kalp çarpıntısını tahmin edebilirsiniz. Bunu detaylı bir şekilde anlatıp olayı dramatize etmek istemiyorum. Ancak hergün bu tempo ile gideceksem o eski halimden eser kalmayabilirdi. 

Beni tanıdığına dair o bakış gözlerinde yer alırken tanıdık biri görmenin verdiği ferahlıkla kocaman gülümsedi. Şu zamana dek ilk kez onu böylesine gülerken görüyordum. Bir baş selamı ve hoşgeldin gülüşü ile ona karşılık verdim. Gülmekle alakalı aforizmalar kasabilirdim ancak Leyla'nın gülüşü yanında onlarda etkisiz kalırdı. 

Aforizma kasmayayım derken romantizmin dibine vuran Ertuğrul ile tanışın. 

"Bundan böyle Leyla hocamız da bizimle. Tuğba hocanın doğumu sebebiyle zaten yeni birini arıyorduk. Biz onu ararken hocamız bizi buldu. İnşallah birlikte güzel işler başarırız," Müdire hanımın sözleri böyle devam etti. Genelde bu toplantıları kulak ardı etmemeye çalışırdım. Öğrencilik hayatım çalışkanlıkla geçmemişti belki ama meslek farklıydı. Lise bittikten sonra "Artık adam olma vakti geldi," deyip gaza gelmiş mesleği elime almıştım. O günden gelen gazla da iyi devam etmiştim. İyisi için de kötüsü içinde geçerliydi bu; İnsan ne yaparsa kendine yapardı işte. 

Bugün ise toplantı maddeleri, konuşulacak meseleler bir kulağımdan girip öbüründen çıkıyordu. Dikkatimi çeken tek şey arada konuşan Leyla'nın sesiydi. Başımı kaldırıp bakamıyordum bile. İşte imtihan denilen şey böyle birşeydi. Gözünün önünde değilken düşünmemek kolaydı. Gözden ırak olan gönülden de uzak olur diye boşa söylenmemişti. Asıl iş çok yakınındayken düşünmemeye, bakmamaya çalışmaktı. Nefsim benimle kavgaya tutuşmuştu. Ah o ne illet şeydi. Yakanızı rahat bırakmazdı. 

Nefsim beni yense ve bakmaya ikna etse bile bakamazdım. Ortamdaki tek erkek olduğunuzda yaşam koşullarınız oldukça güçleşebiliyor. Kadınların çok olduğu yerde onların sözü geçiyordu. Ben buna yıllardır alışmıştım. Çünkü genelde tek erkek olurdum ve farklı bir tepkim, bakışım hemen dikkat çekerdi. Ve şuan bu ortamda Leyla'ya bakmaya bile yeltenemezdim. Kadınların en ufak hareketten ne kadar büyük anlamlar çıkardığını yıllar içinde bizzat kendi evimde tecrübe ettim. O nedenle sessiz bir adam olup dikkatleri üzerime çekmemeye çalışıyordum.

Bir Leyla HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin