Şimdilik yapmam gereken tek şey Kennis'i tüm bunlardan bihaber tutmak ve planım için birkaç kız daha ayarlamaktı...

**

Akşam yemeği benim ortalığı şenlendirme çabalarım sayesinde güzel geçmişti. Lyonet'in belli etmemeye çalıştığı, Kennis'in ise bir süredir belli olup olmadığı artık umrumda olmayan hüzünleri benim mutfaktaki sakarlık anılarım sayesinde yarım saatliğine de olsa geriye çekilmişti. Ve benim de kendi dertlerime, endişelerime kafa yormadan geçirdiğim bu zaman dilimi bana düşündüğümden de iyi gelmişti. 

Yemekten sonra Kennis dışarıdaki yağmur suyunu biriktirdiğimiz büyük kazandan su taşıdığında ben de ona yardım ettim. Ardından, artık karanlık çöktüğünden dolayı ve ben de günlerdir ilk kez dışarıda olmanın verdiği özlemle, bahçe önündeki küçük, sarmaşıklı duvarın kenarına oturup yıldızları izlemekte bir beis görmedim. Lord Ronin şu saatte beni görecek değildi. 

Gözlerim gökyüzündeyken ve derin düşüncelere daldığım bir ara omuzlarımda hissettiğim elle sıçradım. Garip bir ateşin hızla tüm vücudumu gezip beni şaşkına çevirmesiyle arkamı dönmem bir oldu.

Kennis'ti. Üşüdüğümü düşünerek omuzlarıma şal örtmüştü ve sıçramam onu güldürürken konuştu. "Sakin ol." gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. "Hava buz gibi. Hasta olmak istemezsin, Euphie."

"Ah... Ben..." dedim kelimelerimi toparlamaya çalışırken. Aptallığıma kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum, onu Bruce sanmıştım. Küçük bir dokunuş bile bana kolayca onu hatırlatıyor, heyecandan ölecek gibi olmama sebep veriyordu. Hala gülümseyerek yüzüme bakan Kennis'e ben de gülümsedim. "İstemem tabi ki. Teşekkür ederim."

Uzandım ve ona sarıldım. O da bana sarıldı.

"Benimle oturmak ister misin?" diye sordum. Kollarımızı ayırdığımızda Kennis doğruldu. 

"Bugün değil, Euphie. Yarın şifahanede yoğun bir gün olacak." Hafifçe dudağını bükerken omuz silkti. 

"Pekala." dedim. Israr etmek istemiyordum, zaten geldiğinden beri oldukça da yorgun görünüyordu. "Öyleyse iyi geceler sana." 

"Sana da." dedikten sonra hemen yanımdaki Rory'nin başını okşadı ve içeri girdi. 

Kapı kapanır kapanmaz Rory'yle göz göze geldim. "Biliyor musun..." dedim gözlerimi kısarak hafifçe eğilirken. "Onun için harika planlarım var." 

Söylediğimi anlamış gibi havladı. Gülmekten kendimi alamadım. Bu köpek gerçekten de bu kaledeki en sevdiğim şeylerden biriydi. Uzandım ve yumuşacık tüyleri arasında ellerimi gezdirdim. 

Bir süre daha oturduktan sonra rüzgar hızını artırıp iyiden iyiye üşütmeye başlayınca ben de fazla oyalanmadan içeri girdim. Sıcacık şöminenin önüne gelip biraz ellerimi ısıttıktan sonra da ateşi besledim ve odamın yolunu tuttum. Üzerimdeki giysiyi çıkarıp hafif geceliğimi giydiğimde artık her şey tamamlanmıştı. Kendimi yatağıma sırt üstü  bırakıp karanlığı izlemeye başladım. Gün, resmen tamamlanmıştı. 

Ellerimi karnımın üzerine sabitleyerek gözlerimi kapadım ve uyumayı denedim. Ama zihnime hücum eden düşünceler o derece yoğun ve kesintisizdi ki bir türlü uyumama müsade etmiyordu. Yatağımda defalarca kez döndüm. Tek istediğim biraz uykuydu ama onun yerine tüm zihnim Lord Ronin, Steenie, Bruce ve yer yer eski evim Eilinior tarafından istila edilmişti. Hiçbirini bir kenara bırakıp kendi karanlığıma gözlerimi kapatamıyordum. Hep göz kapaklarımın ardındaydılar. 

Lord Ronin'in sofradaki bakışı yeniden tüm canlılığıyla anılarımın arasında belirirken duyduğunum ses ile gözlerimi açıp hızla yataktan doğruldum. Fazla yüksek olmayan kısacık ses, bir şeyin cama çarpma sesine benziyordu. Kalbim hızla atmaya başladığında elimi kalbimin üzerine koydum ve korkumu bastırmaya çalıştım. Tam yeniden yatmaya hazırlanıyordum ki ses tekrarladı. Bu kez cama bir şey atıldığından emin oldum ve korku beni daha fazla ele geçirdi. 

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now