"Geri geldim ben Ferda. Gitmeyeceğim bir daha bir yere." cevap vermeyip odamın içine girdim. O balkonda kaldığım sürece gitmeyecekti çünkü ellerimi saçlarıma daldırım var gücümle çektim. Zonklayan saç diplerime inat daha fazla çektim. Kendimi yatağıma attım. Sinirden nefes alamıyordum. Kendimi öyle bir kasıyordum ki bütün vücudum titremeye başladı.  Sinirle soludum. Elime ne geçtiyse sağa sola fırlatmaya başladım. Sinirim azalmıyor aksime çoğalıyordu. Elime geçen herşeyi duvarlara fırlattım. Çalışma masama geçip kitapları yere attım. Boş kalan masanın karşısında ki sandalyeye oturdum. Sinirlenince kendime ve çevreme zarar veriyordum. Fakat bu sıradan bir sinirlenme değildi. Kriz diye adlandırabilirdim sanırım. Aldığım nefes sesi dışarıdan duyulabilirdi. Fakat kaç kişinin arkadaşı gözlerinin önünde kafasına sıkmıştı ki? Kaç kişi kanlar içinde yatan kardeşim dediği birine dokunabilirdi? ellerimi ensemde birleştirdim. Kendimi sakinleştirmek amacıyla  parmaklarımla ensemin biraz üstünde ki kısımı ovuşturdum Ezgi'nin kurduğu cümleler aklıma bir bir düşüyordu. başımı masaya koydum.

"Senden birşey isteyeceğim. Arda'ya onu çok sevdiğimi söyle. Ve ondan hayallerimizi gerçekleştiremediğim için özür dilediğimi söyle. Ama sakın ha çok acımasın onun canı, çok ağlamasın arkamdan. Çünkü onun canı yandığında benim canım daha çok yanıyor. Ona söyle ben ikimizin yerinede çekerim acıları. O hep gülsün. İlerde başkasıyla evlensin ve kız çocuklarına istediği gibi Esila ismini versin. O hep mutlu olsun. Ha bir de herkes bunu intahar olarak bilsin yeter ayrıntıları anlatma kimselere tamam mı Ferda?"

Dudaklarımdan çıkan cılız hıçkırık karşısında yine o buruk gülümsememi takındım suratıma.

Sürekli gülen ben. Sürekli mutlu görünen ben. Ne oldu bana bu aralar? Neden kendimi sürekli ağlıyor buluyorum? Neden eskisi gibi umursamaz olamıyorum artık? Büyümek dedikleri şey bu mu? Ama ben büyüyünce  çok mutlu olacaktım. Bu muydu yani büyümek?

Büyümek nefes alırken bir daha nefes almamayı  dilemek miydi?

Alacaklı gibi çalınan kapıyı umursamadan kapattım gözlerimi. Az önce odayı birbirine katarken bütün enerjimi harcamıştım. Başımın ağrımaya başlamasıyla kafamı sinirle masaya vurdum. Fakat hâla çalan kapıya küfür ederek masadan kalktım. İlk önce Kuzey'i yokladım balkondan. Gitmişti...

   Kapıyı açtığımda karşımda hiçkimse yoktu. Bir adım dışarıya çıktığıda yine kimseyi görememiştim. geri adım atıp içeri girecektim ki ayağımın altında bir şey olduğunu hissettim.  Ayağımı geri çektim ve yerde ki şeyin ne olduğunu anlamak için eğildim . Yapışkanlı bir not kağıdıydı. Kağıdı elime aldım ve okumaya başladım.

Pazar günü Soykanlar büyük Soykan mezarlığına gidecekler. Lavinya'nın orada olma ihtimali var. Bir bakın derim.  Size yardımcı olmak istiyorum.
-S" 

Bu neydi şimdi? Kimdi bu? İlla bir entrikaya bulaşmak zorunda mıydım? Kağıdı elime alıp odama ilerledim tekrar. Odama girince boy aynasının karşısına geçtim. Kızarmış gözler, dağılmış saçlar, çökmüş omuzlar, eğik bir baş. İşte ben buydum. Aciz, korkak ve beceriksizin teki. Yapışkanlı kağıdı aynada ki görüntümün yüzüne yapıştırdım. Ayna annemin odasından aldığım aynaydı. Hâla odama ayna almamıştım. Çünkü kendi acizliğimi aynada yüzüme vurmak istemiyordum. Kendimi dağınık yatağıma attım... Gözlerimi kapadım...

***

   Saçlarımda ki haraketlenme uyanmama sebep olmuştu ama gözlerimi açmamakta hala ısrarcıydım. Annem olmalıydı. Saçlarım  ince ve uzun olduğunu hissettiğim parmaklar sayesinde sağa sola gidiyor, birbirine karışıyorlardı. Elimi saçlarımın arasında ki ele dokundurdum. Annemin eli olması için fazla gençti sanki. Annem olmadığını anlayınca birden yattığım yerden kalktım.  Etrafıma bakındığımda kimseyi göremeyince yataktan çıktım ve korku filmlerimde ki salak kızları aratmayacak bir performans gösterdim.
"Kim var orada?"
"Ben kesinlikle yokum." Uraz'ın sesini duyunca rahatladım.
"Salak mısın ya nasıl korktum." dedim saçlarımla oynadığı anı unutmamak üzere beynimin en ücra köşelerine saklarken.
"Asıl sen salak mısın? Kim sana o kadar yaklaşabilir ki benden başka?"
"Nerdesin şuan Uraz? Tokat atacağımda."  bileğimde bir baskı hissettim. Bu görünmez adam oyununa son vermemiz gerekiyordu artık. Elimi yüzüne götürdü. Bunu elim kasılan çenesine değdiğinde gayet anlamıştım.
"At tokatınıda rahatla." dedi uysal bir ses tonuyla. Bu ses tonu Uraz'a çok tersti.
"Şaka yapmıştım." dedim yüzünü ittirerek.
"Burada harp falan mı çıktı?"
"Nerede?" dedim anlamıyormuş gibi yaparak.
"Odan çok dağınık ya."
"Ha yok ya yeni dekor."
"Komik mi?"
"Değil mi?"
"Değil."
"Uraz şuan tam olarak nerdesin çarpmayayım sana." konuşurken gözlerim bütün  odada dolaşıyordu.
"Çarp ." dedi fakat birden havalanmaya başlayınca beni kucağına aldığını anlamıştım. Yani uçma ihtimalim kolyeyi kullanamadığım için imkansızdı.
"Beni mi elliyorsun sen?"
"Ne?! Bunu yapacağım en son kişi sensin."

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaWhere stories live. Discover now