"Öyle mi?" dedi Steenie kaşlarını kaldırarak.

"Ama seninle de tanışıyor olduğunu bilmiyordum," diye yanıtladı Artair.

"Biz Kennis sayesinde tanıştık," dedim.

"Anladım," dedi Artair ve yeniden bana döndü. Gülümsediğinde sol yanağında belirgin bir gamze oluşuyordu. "Seni yeniden görmek güzel Euphemia, ama neden buradasın?" diye sordu.

"Soğuk algınlığı," diye cevapladım artık bu soruyu sormaktan sıkılarak. Ayrıca bu askerle ilk karşılaşmamızda onunla bir daha karşılaşmayacağıma emindim. Nereden çıkmıştı şimdi yine?

"Umarım hemen iyileşirsin," diye yanıtladı koyu kahve gözlerini gözlerime dikerek.

Steenie, "Evet, iyileşsin de Kennis denen o cadıyı benden uzak tutsun. O ısırgan otlarının intikamını hala alacağını söylüyor," dedi ve ikimiz de gülmeye başladık. Steenie ise yapmacık bir üzgünlükle başını sağa sola salladı.

"Sen kimse cadı diyorsun?"

Arkadan gelen sesle üçümüz de oraya dönmüştük. Kennis ellerini beline dayamış sinirli bir yüzle doğrudan Steenie'ye bakıyordu.

"Ne var? Olmadığın bir şeyi söylediğimi iddia edemezsin." dedi Steenie ellerini masumca havaya kaldırarak. Kennis minik adımlarıyla hızlı hızlı onun yanına gelerek omzuna küçük bir yumruk attı.

"Buraya gelip şahsıma hakarette bulunamazsınız bayım," bunu o kadar ciddi söylemişti ki Artair ve ben gülüşümüzü daha fazla tutamamıştık.

Sonrasındaki tüm muhabbet Kennis ile Steenie'nin atışması ve Artair ile benim de onlara gülmemiz çevresinde devam etti. Birkaç dakika sonra artık dördümüz birden sürekli gülüyor hale gelmiştik. Bu sırada ise Artair sürekli olarak bana bakıyordu, gözümden kaçmamıştı.

Yanımıza yaklaşan oldukça sert yüz hatlarına sahip, çatık kaşlı bir şifacı ile hepimiz gülmeyi kesip ona doğru baktık. Kırk beş-elli yaşlarında vardı. Tam karşımıza geldiğinde ellerini arkasında birleştirdi ve hepimizi teker teker süzdü. Kennis hariç hiçbirimizde bir hareketlenme olmamıştı, o ise ellerini önünde birleştirmiş tedirgin bir şekilde kadına bakıyordu. Belli ki yetkili bir şifacıydı.

Kadın hiçbir şey söylemeden sert bakışlarını Kennis'e çevirdi, "İşinin başına."

Kennis başını kaldırmadan hızlı adımlarla uzaklaşırken şifacı kadın da Artair ve Steenie'ye yöneldi.

"Baylar, lütfen sizi de başka bir yerde ağırlayabilir miyiz? Bu hastanın dinlenmeye ihtiyacı var ve onu şu an yoruyorsunuz," dedi beklenmeyecek kadar sükunetli bir sesle.

Karşımdaki askerlerin ikisi de anlayış gösterip ayağa kalkarken Artair bana yöneldi, "İki seferdir seninle doğru düzgün konuşamıyorum Euphemia, lütfen iyileşince bana haber ver," dedi.

Ben şaşkınca ne cevap vereceğimi düşünürken şifacı araya girdi, "Sizi böyle alalım, yaranıza dikiş atılması gerekiyor," dedi ve Artair'i benden oldukça uzak bir yatağa doğru yönlendirdi. Böyle yaptığı için şifacı kadına minnet duydum, çünkü neden bilmiyorum Artair ile dışarıda görüşmeye çok da hevesli değildim. Belli ki bana ilgisi vardı ama ne yazık ki benim içimde ona karşı en ufak bir titreşim olmamıştı. Bu yüzden onu reddetmek zorunda kalacaktım ki bu pek de kolay yapabildiğim bir şey değildi.

Artair ve Steenie benden uzaklaşırken yatağımın başlığına sırtımı dayadım ve battaniyemi üzerime çektim. Uykum kalmamıştı.

Bu sırada Bruce'un olduğu tarafa kaçamak bir bakış attım. Hala orada oturuyordu ama benim olduğum tarafa bakmıyordu. Şifacı ve Steenielerin olduğu yöne doğru bakıyordu. Şifacı, Artair ile ilgilenecek başka bir şifacı ayarladıktan sonra ellerini yeniden arkasında birleştirdi ve ağır adımlarla çıkışa doğru giderken Bruce'a kısa, ama manalı bir bakış attı. Gözlerimi Bruce'a çevirince aynı manalı bakışın onda da olduğunu fark ettim ama kısa sürede yüzünden silinip gitti.

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now