MÜSTAKBELİM-2 (KESİT)

Start from the beginning
                                    

"Beni seviyor musun?"

Sorusuyla afalladım. Daha çok emreder gibi çıkmış, masumiyete bulanmaya çalışmıştı.

"Biliyorsun."

İkimiz de gayet ciddi ve ifadesizken, bu kelimeme dudağının kenarına sıkıştırdığı sırıtmayla karşılık verdi. Ardından sustu bir süre, sırıtması silindi suratından.

"Seni seviyorum."

Bu sefer fısıldadı, bir şey diyemedim. Hâlâ sıradanlaşmış bir kelime değildi benim için. Her söylediğinde kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Onun cümlelerini basitleştiremiyordum. Kendime alıştıramıyordum ki, basitleştirebileyim.

"Ve benim seni sevdiğim kadar sevmiyorsun beni. Sevemezsin de, buna izin vermem. Eğer izin verirsem, diğerleri gibi olursun."

Kemikli, uzun parmaklarını saçlarımdan çekip de yüzümde gezdirince konuşamadım. Tüm dikkatim parmaklarına toplandığında, konuşacağımız asıl konu bile aklımdan uçup gitmişti.

"Benden kaçmıyorsun, aksine istiyorsun. Ama korkuyorsun değil mi? Masumluğunu kaybetmekten korkuyorsun. Ne yapacağını bilmiyorsun, beni nasıl mutlu edeceğini bilmiyorsun. Sırf o yüzden beni istediğini dile getirmeye çekiniyorsun, sevdiğini söylemek kolay geliyor çünkü 'seviyorum' demek basit. Gösteremiyorsun, çünkü cesaretin yok. Senin gibi bir adamla evlenseydin, yani demek istediğim şu..." Bir nefes alıp verdi. O kadar sessizdik ki, arada bir kalp çarpıntılarım odayı inletiyor gibi hissediyordum. "Demek istediğim şey, dindar bir adamla evlenseydin, geçmişi olmayan, saf biriyle... Çekinmeyecektin ondan. Çünkü o da senin gibi olacaktı, kimseye dokunmamış, öpüşmeyi bile bilmeyen biri?"

Silkelenip kendime gelmeye çalıştım.

"Aslında her kadın ister böyle şeyleri. Evet, sen de istiyordun. Mesela o film izlediğimiz akşam, sen istiyordun. Hâlâ istiyorsun. Sadece utanıyorsun ama bu ne yapacağını bilememenden değil, benimle ne yapacağını bilememenden dolayı. Yanlış bir şey yapmaktan korkuyorsun. Belki de, Burak'la evlendim ama aramızdaki o büyük çekim neden hâlâ bitmedi diye düşünüyorsun."

Evet, bunu inkâr edemem. Demek, bunun farkında olan tek ben değildim. O da farkındaydı.

"Bizim aramızda hâlâ o büyük çekim var. İnsanlar evlenince aşk biter diyenlerin aksine, evlilik aşkı öldürür teorisine inanmıyorum. Çünkü evlilik değil, erkekle kadın arasındaki o gizli çekimin deşifre olması aşkı bitirir. Buna örnek olan tek çift belki de biziz, komik ama öyle. Çünkü biz, yedi yirmi dört beraber olan yeni evli çiftlerden değiliz farkındaysan. Bu da o gizli çekimi arttıran tek unsur. Fark ettirmeden beni kendine daha çok bağladığın bu olay, olağandışı bile sayılabilir. Nadiren de olsa, bu olay hoşuma gidiyor. Sen her şeyinle hoşuma gidiyorsun. Evlensek bile koyduğun sınırlar beni çileden çıkarmıyor değil, seni öldüresim geliyor bazen... Ama sana alıştım, sınırlarına alıştım. Sende sevdiğim ve bazen de nefret ettiğim tek şey, değişmemiş olman. Bana âşık olduğunu biliyorum. Beni istediğini ikimiz de biliyoruz ama buna izin vermiyorsun... Ve sen busun. Suada Beykent, bu. Benim için ya da ilişkimiz için kendinden vazgeçmiyorsun, kendi karakterin buna izin vermiyor. Sadece benimle nasıl başa çıkacağını bilememenden de değil, içindeki Suada bir erkeğe ne pahasına olursa olsun kendini bırakmana izin vermiyor."

Beni bu kadar iyi tanımış olmasına, hayatımda ilk defa birisinin benim bile çözümleyemediğim duygularımı yüzüme karşı söylemesine, sanırım kalbim dayanmadı. Bu... Bu çok farklıydı. Her kız hayatı boyunca bunu beklemiştir; birisi çıkacak ve seni kendinden bile iyi tanıyacak, seni sana anlatacak kadar seni senden iyi bilecekti. Bu hayal, on sekiz yaşlarımdayken zihnimi kurcalayan, üniversite hayalimle yarışacak kadar büyük olan bir hayaldi. Ve Burak Sağdıç, beni tamamlayan tek kişiydi. Beni bu kadar iyi tanıyan biri hayatım boyunca karşıma çıkmamış diye düşündüysem de, tam olarak şu an karşımda dikilmekte olan yakışıklı adam bunu yalnızca bakışlarını kullanarak yalanlamaya hazırdı.

MÜSTAKBELİMWhere stories live. Discover now