YP 2 / BÖLÜM / 32

Comincia dall'inizio
                                    

Aradan geçen bir kaç sessiz dakikadan sonra bana döndü.

"Çok çabuk büyümüşler."

"Evet gel sen bir de şu pudralı tenimin altındaki tırnak izlerine sor. Sevgilerini senin gibi göstermeye bayılıyorlar. Yani zarar vererek."

"Eee, babasının koçu, babasının kuzusu."dedi ikisinin de karnını gıdıklayarak.

"İlk kelimeleri Ba-Ba oldu. Ve ben bunun sevincini veya öfkesini bile yaşayamadım."

"Öfkesini?"

"İlk kelimeleri anne olmalıydı ama onlar nankör olmayı tercih etti Aras Bey."

"Büyük bir ödülü hak ediyorlar o zaman."

Tam cevap vereceğim sırada kapıyı usulca tıklatan Kamer ve yanında takım elbiseli lacivert kravatlı, siyah çantalı bir bey girdi.

Kafasıyla onaylayan Aras, içeri girmelerini söyledi.

"Merhaba Aras Bey."diye elini uzattı içeriye giren adam.

Aras, elini sıkmak yerine bir elini cebine koyup kafasını salladı. Pek haz etmemişti anlaşılan. Aynı duyguları paylaşıyorduk.

Beyaz teni, siyah saçları ve koyu kahve, iri gözleri arkasında büyük bir parıltı vardı ve bizim hoşumuza giden türden olmayan bir renge sahipti bu parıltı. Giydiği ciddi takım ve yeni parlatılmış siyah kunduralarıyla ya bir şeyi tartışmaya ya da teklif etmeye gelmişti.

"Ben İbrahim, Ekin Bey'in sağ koluyum efendim. Ekin Bey, size geçmiş olsun dileklerini yolladı. Bu talihsiz olay için o da çok üzüldü. Hem geçmiş olsun dileklerini size bizzat vermek hem de samimi bir arkadaş olmak için sizi yemeğe davet ediyor."

Aras, kaşları çatık bir şekilde boğazını yokladı, ufak bir kaç öksürdü ve konuşmaya başladı.

"Birincisi, geçmiş olsun demek ve benimle arkadaş olmak için beni ayağına çağırmasını bir saygısızlık olarak algılıyorum. İkincisi, iş veya ortaklık adına hiç bir şey düşünmediğimizi karım kibarca belirtmiş."dedi beni göstererek.

Bana dönen İbrahim bir adet çatık kaş ve yere ayağını sabit ritimlerle vuran Ayza'yla karşılaştı.

"Anlıyorum, lakin bu bir iş görüşmesi olmayacaktı."

"Teklifinizi kibarca değil kabaca reddediyorum. Bunu Ekin Bey'inize iletirsiniz. Evimin kapısı geçmiş olsun dileklerini iletenler için daima açıktır. Başka bir şey yoksa iyi günler dilerim."

Kamer kapıyı açtı ve elini buyurun dercesine dışarıya doğru yöneltti.

Kafasını onaylayarak sallayan adam Aras'a tekrar elini uzattı.

"Tanıştığımıza memnun oldum."

Aras cebindeki elini çıkarttı ve koltuğuna oturup elini masaya koydu.

"Bende öyle."dedi gözlerine sert bir şekilde bakarak.

Sevinmiştim. Artık Aras'ı Ekin holdingden uzak tutmama gerek kalmamıştı. Aras kendisi uzaklaşmıştı. Konuyu kapatmak ve Aras'ın daha fazla sinirlenmesini engellemek adına aklımdaki soruları sormak istedim. Sonuçta bu gün bir sorumu cevaplamıştı. Devamının gelmemesine de engel yoktu... En azından ben öyle düşünüyordum.

Eline bir dizi zımbalanmış kağıt aldı ve sayfaları çevirmeye başladı.

"Aras, bir anlaşma yaptığını duydum. Yani Ayça öyle söylemiş ifadesinde. Ne anlaşması bu?"

Kaşlarını çattı ve kağıdı incelemeye devam etti.

"Şu anda incelediğim kağıt parçaları, Ayça'nın ifadesi. Ve öyle bir şey yazdığını göremiyorum."

Yalan söylememek kaçıncı kuraldı?

"İfadeye yazmayı atlamış olsa gerekler."

Derin bir nefes çekip kalktı ve Ares'i kucağına alıp kapıya yöneldi.

"Hadi sen de Arsen'i al akşam olmak üzere eve gidelim artık."

Arsen'i kucağıma alırken şikayetleniyordum.

"Görüyorsun ya annecim. Siz büyüyorsunuz, Sibel büyüyor ama babanız bir türlü büyümüyor. O hep çocuk. O hep mızmızcı. O hep..."

"Kötülemen bittiyse asansör geldi Ayza çabuk ol."

"Henüz bitmedi biraz daha bekle."

Kafasını çevirip kızgın gözlerine çatık kaşlarını eşlik etti. Az önce ki İbrahim denen adamdan sonra sinirleri tavan yapmıştı.

Dışarıya çıktığımızda Ares'i Kamer'e verip arabayı almaya gitmişti.

Etraftaki mayısın kendine has rutubetli, çiçeklerin kokularının henüz tomurcuk aşamasında olduğu için taze havasını içime çektim. Isınmakla soğumak arasında giden kararsız hava seçimini yavaş yavaş yapıyor ve her yıl olduğu gibi yazın sırasını yine yaza bırakıyordu. Ama, sanki biraz geç gelecekmiş gibi duruyordu.

Eve giderken hiç ses çıkarmadım. Onun da istediği buydu. Konuşmamak.

"Neden konuşmuyorsun?"

"Seninde istediğin bu değil mi? Konuşmamak, sürekli konuyu kapatmak, örtmek."

Arkadan gelen bir kaç bağırma ve çığırmayla oraya döndük. Ellerini takip edip kendi kendilerine gülüyorlar ve ince ince bağırıyorlardı.

"Ayza ben istiyorum ki yaşananları unutalım."

"Güldürüyorsun beni, Ayça en son beni kaçırdığında ve ben Mert ile bir anlaşma yaptığımda beni doğurana kadar bir eve kapattın. Şimdi sen Ayça ile bir anlaşma yapmışsın ve nedense konusu açılmıyor. Benim seni eve kapatmamam için bir neden söyle bana. Veya hadi desene, orada gayet masum şeyler yaşadık. Neden bana olan biteni açıklamıyorsun, neden bu merakımı gidermiyorsun. Sen de biliyorsun ki ben bu açıklamaları duymadan ne rahat bir uyku uyuyacağım ne de rahat bir gün geçireceğim."

Arabanın el frenini hızla çekti. Araba ufak bir çığlık attı ve fren çekildikten sonra üç beş saniye kadar yerde kaydı.

"Çok mu öğrenmek istiyorsun? Bana Ekin holdingi neden reddettiğini söyle o zaman."a

YENİ PATRONUM 2Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora