- 43 - VUSLAT

Start bij het begin
                                    

Kahvaltı sefası sessiz bir şekilde devam ederken Kerim " saat kaç " sorusuyla bozdu çatal kaşık sesinden başka ses çıkmayan masadaki sessizliği.

- 7'yi 25 geçiyor.

Çatalındaki peyniri ağzına atarken düşünceli bir şekilde gözleri daldı Kerim'in.

- Anneni kaç uçağına bindireceklerini biliyor musun?

- Hayır, bilmiyorum.

- Kaçta gideceksin peki?

- Atatürk Havalimanı'nda ilk uçak 8 buçukta kalkıyor. Sabiha Gökçen'de ise 9'da... Ben birazdan çıkıp Atatürk Havalimanı'na gideceğim. Erdem de diğerine gidecek. Öyle haberleşeceğiz artık.

- Anladım, iyi fikir. Peki ben de seninle gelsem?

- Olmaz.

- Ya bak sesimi...

- Yanımda olmanı istemediğim için değil seni tehlikeye atmak istemediğim için gelmiyorsun. Başka sorun var mı?

Rüveyda canı sıkılarak ofladı.

- Evet, var.

- Sor.

- Neden sucukları yemeyip sadece omleti yiyorsun?

Kerim beklemediği bu soru karşısında istemsizce önündeki tabağa baktı önce. Tüm sucukları tabağın sağ tarafında toplamış, yememişti. Kerim'in sessiz kaldığını gören Rüveyda aldı tekrar sözü:

- Sucuk sevmediğini bilmiyordum. Bilseydim sucuksuz yapardım.

Kerim başını tabaktan kaldırıp Rüveyda'ya baktığında yüzünün düştüğünü gördü. Kahvaltı yapmayı bırakmış çatalıyla oynuyordu.

- Sucuğu sadece omlette sevmiyorum. Zamanla öğreneceksin her şeyi.

Rüveyda tepkisiz bir şekilde çatalıyla oynamaya devam ederken Kerim konuşmaya devam etti :

- Mesela ben de somurtunca ne kadar çirkin olduğunu bilmiyordum.

Rüveyda aniden kafasını kaldırıp Kerim'e bakınca hiç de şaka yapmış gibi durmayan ciddi yüzüyle karşılaşınca daha çok astı suratını. Gözleri dolmaya başladığında Kerim'in gözündeki bir nem damlası olmak isteyeceği kadar güzel olduğundan habersizdi Rüveyda.Kerim ise ağzındaki son lokmayı yavaşça çiğneyip bardağındaki son yudumu içerek ayağa kalktı. Rüveyda'nın kulağına eğildi yavaşça.

- Ne kadar çirkin olduğunu bilmiyordum. Ne kadar güzel olduğunu biliyordum. Öğrenmeye de devam ediyorum...

Lafını bitiren Kerim havalı bir çıkış yapacakken mutfağın halısı buna engel oldu. Yeri boylamaktan son anda kurtardı kendini.

- Bu nedir ya? Bu nasıl halı Allah aşkına?

Rüveyda'nın keyfi yerine oldukça gelmişti. Kerim'in ağzından çıkan neredeyse iki cümleden biri zaten göklerde bir köşk inşa ediyordu ona. Kerim'in sinirlenmesi yüzündeki gülümsemeyi genişletirken bunu gizlemeye çalışarak yapmacık bir sinirle çıkıştı o da :

- Halıya suç atma Kerim. Düz yolda yürümeyi bilmiyorsun daha.

- Düz yollarda yürümeyi denemedim hiç, ondandır .

Rüveyda omuz silkip tekrar önüne döndü. Karısının masadan kalkmadığını gören Kerim iç çekerek dış kapıya yöneldi. Kapının kapanma sesini duyan Rüveyda ise yeni kendine geliyormuş gibi aniden yerinden fırladı. Koşup kapıyı açtı ama Kerim gitmişti. Resmen dalmıştı, aklı hâlâ Kerim'in kurduğu cümlelerdeydi. Önce kafasını karıştırıp sonra haber vermeden gitmişti. Gönül rahatlığıyla suçlayabilirdi Kerim'i ama yine de onu yolculamadığı için çok kötü hissediyordu kendini.

AŞKIN ÖRTÜSÜ Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu