30. BÖLÜM: AY IŞIĞI

Start from the beginning
                                    

Müzik yoktu. Aslına bakılacak olursa şu an duyabildiğim tek şey onun kanının, kalbinin ve nefesinin sesiydi. Gözlerimi kaldırıp ona bakmak istedim ama beni sıkıştıran his buna engel oluyordu. Diğer Merve zihnimde sessizdi. Sanki beni bulamıyordu. Karan'ın beni soktuğu bir odanın içindeydim ve odaya benden başka kimse kabul edilmiyordu.

Gözlerim kısıldı. Karşı adalardaki rengârenk ışıkların kirpiklerimin arasından girerek düşüncelerime yön vermesine izin verdim. Işığı sevmeyen o karanlık yanım bile bu rengârenk lens görüntüsünden hoşnut kalmıştı. Onun sıcak ve güvenilir kokusunu solurken, "Daha iyi olabilirdi," diye fısıldadı saç diplerime doğru. Nefesinin o kopkoyu rüzgârı, kafamın içindeki tüm harflerin sırtüstü düşmesine neden oldu. "Ama zamanım kısıtlıydı ve biliyorsun..."

"Bundan daha iyisinin olabileceğini sanmıyorum," dedim usulca. Karan'ın keskin çenesi saç diplerime baskı yapıyordu. "Bu çok güzel Karan."

Bir süre konuşmadan sessiz dansımıza devam ettik. Bedenlerimiz birbirinden ayrıldığında boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim. Yerde duran diğer siyah kutuyu açtı, nasıl olduğunu kavrayamadığım bir süre zarfında elinde simsiyah bir pastayla bana doğru döndü. Siyah pastanın üstünde tek bir tane koyu mor mum vardı. Karan mumu yaktıktan sonra yavaşça yanıma yürüdü ve hemen önümde dikilerek gözlerini indirip gözlerimin içine baktı.

"Âdettendir," dedi. "Tatlı şeyler sevmediğini bildiğim için bitter çikolatadan yapıldı."

Gözlerimi pastaya doğru indirdim. Pasta simsiyahtı, pürüzsüz görünüyordu, yüzeyinden yükselen o yoğun koku inanılmaz derecede tanıdıktı. Bu koku, Karan'ın kokusuyla hemen hemen aynıydı. Dudaklarım bir an titrer gibi oldu, bakışlarımı Karan'a doğru çevirdim.

"Bu gibi durumlarda ne yapılıyordu?" diye sordum, sesim şaşkınlığı üstümden atamadığımdan dolayı çatallı çıkmıştı.

Siyah, biçimli ve gür kaşları çatıldı, bir süre düşünür gibi yaptı. "Dilek tutuluyordu sanırım?" dedi sorar gibi.

Kaşlarımı kaldırdım. "Peki sen buna inanıyor musun?" diye sordum merakla. Mumun ışığı ikimizin arasında parlıyordu, yüzlerimize düşen gölgelerle öylece birbirimize bakıyorduk. Uzun kirpikleri, mumun ateşinin yüzüne yansıttığı ışığa örümcek bacağını anımsatan gölgeler indirmişti.

"Neye küçüğüm?"

"Tutulan dileğin gerçekleşeceğine?"

"Daha çok edilen duanın gerçekleşeceğine inananlardanım ben. O yüzden o dileği bir dua olarak kabul edebiliriz. Dilekler de birer duadır aslında."

Tek kaşımı kaldırdım. "Tuhaf bir adamsın."

"Aksini iddia ettiğimi hatırlamıyorum," dedi ve çenesiyle mumu işaret etti. "Üfle artık. Sönecek."

"Üflemeden önce mi dilek tutuyoruz?" diye sordum gözlerimi mumun ateşine düşürerek.

"Gözlerini yumacaksın, dileğini tutup ateşe üfleyeceksin."

Başımı ağır ağır salladım. Zihnimin içine örümcek ağı örmüş düşünceleri ellerimle iterek, kalbimin arzu ettiği dileğin saklandığı odayı aramaya başladım. Gözlerimi sıkıca yumdum, uzun kirpiklerim birbirine girdi ve düşüncelerimin arasında büyük oyuk koridorları açarak ilerlemeye başladım. Adım attığım her yerde ayağıma bulaşan kanın o yapış yapış hissini tabanlarımda hissediyordum, bu yüzümü buruşturmama neden oldu. Karan'ın dikkatle beni izlediğinin farkındaydım.

Dileğimin kilitli olduğu odanın içinde büyüyen çığlık, prangalarımın zincirlerinin kırılmasına neden oldu. Bedenim, bir sobadan dökülen isin beyaz kumaşa sinerkenki hızını aratmayacak bir hızla o kapının önüne atıldı ve dileğin saklandığı kapıyı pençeleriyle parçalara ayırdı. İçeride titreyen, karanlığa mahkûm edilmiş bir dilek, yanmış ve derisi soyulmuş parmaklarıyla yüzünü saklıyordu.

ASİ ÇAKILTAŞIWhere stories live. Discover now