1. BÖLÜM: KONFERANS

492K 16.6K 10.9K
                                    

🦋


Cihan Mürtezaoğlu – Bu Bir Yağmur mu?


1. BÖLÜM 

"KONFERANS"


Gırtlağıma kadar kendi yaşamıma gömüldüm.

Kendi kendimle konuştukça, kendi içimde ikiye bölündüm. Eğer bu bensem, peki o konuşan diğeri kimdi?

En az benim kadar sessizdi. Belki benden bile sessizdi. Ona baktım. Koyu renk gözlerinin altında uykusuzluğun getirisi olan mor halkalar vardı. İkimizin arasında asılı duran sessizliği bir kenara koyup, içimde attığı çığlığı duymazdan gelmeye çalıştım. Bana öyle acımasız gözlerle bakıyordu ki, birbirimize katlanamadığımızı anlamamamın imkânı yoktu. Ona, yani aynaya yansıması düşen bana bakarken, mıknatıs döşenmiş bir yolda ayaklarımda demirden zincirlerle yürümeye çalıştığımı bu sabah bir kez daha anlamıştım.

Mıknatıs döşenmiş yolu ayaklarındaki zincirlerle yürümeye çalışan kıza baktım. Merve'ye. Asi Merve'ye. Çevremi saran beklenti dolu bakışların sahiplerinin gölgesi üstüme devriliyordu.

Merve.

Benim adım Asi Merve.

"Bugün de geç kalmak istemiyorum Merve. Bu kez de deftere imza atmazsam sıçarım!"

Defne. Ala Defne. Ablam. Yüzümü arkasına sakladığım siyah saçlarımın aksine onun açık renk saçları her zaman canlıydı. Ağlamayı sever, hassasiyetinin arkasına sakladığı oyuncaklarla oynarken gözyaşlarını benim koluma silerdi. Sorun değildi, en azından kazağımın ucunu ıslatan benim gözyaşlarım değildi.

"Geliyorum," diye mırıldandım, sesim buzun çatlarken çıkardığı o tıkırtıyı andırıyordu. Aynanın önünden çekilip yatağımın önüne yürüdüm. Yatağın üstünde duran sırt çantamın fermuarını açtım ve elimdeki işletme yönetimi kitabını bulduğum ilk boşluğun içine tıkıştırıp fermuarı çekerek kapadım. Eski ama hâlâ iş gören elbise dolabının kapağını kaydırarak açtım, siyah trençkotumu koluma astım ve çantamı tek omzuma takıp odadan çıktım. Defne koridorun sonunda, dış kapının hemen önünde botlarını bağlamaya çalışıyordu. Uzun, açık renk saçlarını sıkı bir atkuyruğu yapmıştı. Ben onun aksine saçlarımı neredeyse hiç bağlamazdım. Yanına gidip sırtımı duvara yasladım ve kollarımı göğsümün üstünde toplayıp onu beklemeye başladım. Sanki çok zor bir iş yapıyormuş gibi homurdanarak botuyla uğraşırken gözlerimi devirmeden edemedim. Her sabah aynı şeyi yaşamaktan sıkılmaya başlamıştım. Doğrularak kalktı.

"Biz çıkıyoruz!" diye seslendiğinde omuzlarım düştü, içeriden bir cevap alamayacağını biliyordum. İçeriden bir cevap alamamıştı. Ela gözleri yavaşça bana doğru kaydı, yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. Normal şartlarda annem ses verirdi ama içeride babamın olması gerilimi arttırmış olacak ki annem sesini bile çıkarmamıştı. Defne kapıyı açtığında yağmurun kaldırımları döven hırçın sesi içeri doluştu. Hemen ardından yağmurun soğuğu siyah kot eteğimin altında çıplak duran bacaklarımı ısırdı. Siyah külotlu çorabımın aşağı kayan kısmını yukarı çekerken trençkotumu üstüme geçirmedim, üşümek bana iyi geliyordu. Soğuk, saçma düşüncelerin önünü tıkayan buzdan bir duvar gibiydi.

Ayağıma botlarımı geçirip dışarı doğru bir adım attığımda Defne şemsiyesinin ucuyla sırtımı dürttü. Omzumun üzerinden ona baktım. "Şunu al," dedi gözlerini yüzüme dikerek. "Ve bu kez rica ediyorum, bir yerde unutma. Geçen sefer ıslak köpek yavrusundan farksız şekilde geldin eve. İp geçirip boynuna mı takayım şu şemsiyeyi?"

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin