47. BÖLÜM: MAYIN TARLASI

75.6K 5.6K 3.7K
                                    

🗝️


Aaryan Shah – Dissociation


47. BÖLÜM

MAYIN TARLASI


Bir salıncak sesi.

Bir balık sürüsü denizin içini yararak, birbirlerine sürtünen pul seslerini dalga seslerine emanet edip hızlı bir şekilde, damarda dolanan kan gibi göç etmeye başlamıştı.

Salıncak sallanmaya devam ediyordu.

Kitabın sayfaları hızla çevrilmeye, içinde yazan yazılar okunmayacak kadar bulanık bir hâl alarak yavaşça diğer sayfaların altında kalmaya başladı. Genç kadının parmakları sayfalardan birinin üstünde durdu, bir süre orada asılı kaldı; kalbi, sanki ilk romanını eline almış gibi hızlı çarpıyordu. Üst dudağı, alt dudağı temel alındığında o kadar inceydi ki, gülümsediğinde ya da ağladığında tamamen yok oluyor, Tanrı onu yalnızca alt dudağa sahip biri olarak yaratmış gibi görünmesine neden oluyordu. Dolu gözleri sayfanın üstünde dolanmaya başladı.

Hemen kapının önünde dikilen adamın yüzünde kaskatı bir ifade vardı. Yumruk şeklinde sıktığı parmak boğumlarına kan gitmiyor, elleri esmer tenine rağmen bir ölünün eliymiş gibi bembeyaz görünüyordu. Zamanın dikenli telleri evin dört bir yanını sarmış, evin içinde nefes alan kadının boğazına yerleştirdiği mayınları patlatacak olan o ayağın eve doğru bir adım daha atmasının zaferini gözlüyordu.

Adam yumruğunu kaldırdı, yüzüne kapanan kapılardan pek de bir farkı olmayan kapalı kapının yüzeyine ağır bir darbe indirdi, içeride çalışan elektrikli süpürgenin sesini ve hemen aşağı sokaktaki kendi kendine sallanan salıncağın sesini duyabiliyordu. Kalbinin sesini de duyabiliyordu.

Kadın kapının çaldığını, üçüncü yumruk kapıya çarptığında duydu. Elektrikli süpürgenin düğmesine bastı, o yoğun ses bir anda patlayan bir balonun içinden dökülen simler gibi etrafa saçıldı, yaşanan sessizlik zeminde parlamaya başladı. Kadın gözlerine doluşan yaşları itelemek istiyor gibi az önce çamaşır suyuna soktuğu hırpalanmış elleriyle yüzünü yellendirdi ve kapıya doğru yöneldi. Kalbi kapının dışında onu bekleyen kişinin Mehmet Karakuyu olmasını istiyordu, zihni buna karşı çıkıyordu. Devamlı olarak kendisiyle çatışıp diğer insanlara karşı pasif kalmayı Dilek Karakuyu'ya öğreten kişi Mehmet Karakuyu'ydu.

Karşısında görmeyi beklediği adamı değil, esmer, uzun boylu ve yaş olarak epeyce genç duran adamı görünce bir an duraksadı. Açık kahverengi gözlerinin etrafına yayılan çizgiler, şaşkınlığın da etkisiyle biraz daha derinleşti. Kimseye söylemese de karşısında duran adamı tanıyordu.

Karan Ali Çakıl'ı tanıyordu.

Mehmet Karakuyu'yla, yani kocasıyla sokak ortasında ettiği şiddetli kavgayı ayıran genç adamdı bu. Kızlarından biriyle görüştüğünü biliyordu, bir süredir birçok şeyin farkında olmasına rağmen susuyordu.

"Neden buradasın?" diye sordu Dilek. Gözlerine sarmaşıklar gibi yayılarak harelerini saran o endişe bir anda köklerini güçlendirip zihnine uzandı. "Kızım... Kızıma bir şey mi oldu?"

Genç adamın yüzünde herhangi bir duygu değişimi yaşanmadı. Kuru dudaklarını yalayarak ıslattı. "Hayır," dedi, kadının onu tanıması onu şaşırtmamıştı; aksine, bu zaten beklediği, tahmin ettiği bir şeydi.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin