5. BÖLÜM: DART TAHTASI

235K 13K 4.7K
                                    

🦋


Fornicas – The Need


5. BÖLÜM

DART TAHTASI


Tahtanın ortasındaki siyah deliğin tam kalbine saplanan koyu mor ok, duvardaki dart tahtasının yediği darbeyle dizlerinin üzerine düşecekmiş gibi titremesine sebep oldu. Kalbimi bir dart tahtasının ortasındaki siyah deliğe benzetiyordum, o deliğe sayısız ok fırlatılmıştı ama oklar yalnızca ruhumu temsil eden tahtanın farklı yüzeylerine saplanmayı başarabilmişti. Bir gün tahtanın ortasındaki siyah deliğe saplanacak bir okun varlığını düşünmek bile ayak parmaklarımı içeri doğru kıvırma isteğimi tetikliyordu. O okun varlığının gerçekliği değil, yalnızca düşüncesi bile hissettiğim gücün üstüne kara bir gölgenin çökmesine neden oluyordu.

Benim kalbime hiç dokunulmamıştı.

117, 118, 119... ve tam iki dakika! İki dakikadır Karan Çakıl'ın koluna, avucumda gitgide artan bir güçle baskı uygulayarak tutunuyordum. Gözleri hâlâ gözlerimin aynasındaki yansımasını seyrediyordu. Bu zamana dek hep kendi başının çaresine kendim bakmıştım; bunun sebebi ebeveynlerimle çok parlak bir ilişkim olmadığından kaynaklanıyordu sanırım. Ya da ciddi anlamda Tanrı'nın bana biçtiği kumaşın şeklini almıştım. Yapım buydu yani. Bilmiyordum.

Baba kız ilişkimiz olmamıştı hiçbir zaman babamla. Ne beraber parka gitmiştik ne de birlikte vakit geçirmiştik. Geriye dönüp baktığımda yan yana olduğumuz her an, tenimde parmaklarının çürük izlerinin kaldığı zamanlardı. Küçüklüğümden bu yana hep gergin ve edilen kavgalardan dolayı nefes alınmayan bir ortamda büyüdüğümden kaynaklıydı bu asiliğim sanırım. Babamın birçok kez hem fiziksel hem de duygusal şiddetine maruz kalmıştım. Fiziksel şiddetlerini çok üst seviyelere taşıyamamış olsa da ruhsal olarak çökmüş bir robottan farkım yoktu.

Belli bir yaşa kadar seyrini koruyan şiddet, yaşımın büyüyüp tırnaklarımın dışarı çıkmasıyla azalmış, zamanla yok olup geçmişte boğaz sızlatan bir anıya dönüşmüştü.

Öfkem neyeydi, kimeydi bilmiyordum ama öfkeliydim. Belki de benim öfkem, dindiremediğim kasırgam babama benziyordu. Gözlerim ve öfkemden başka ona benzeyen neyim vardı ki? Yine de içten içe benzeyen tek yanımın dinmeyen öfkem ve aynaya baktığımda tiksindiğim gözlerim olmasından memnundum. Kişilik bakımından onunla çok farklı kaldırımların taşlarını eziyorduk ayağımızın altında. Ben onun gibi olmak istemiyordum. O benim kahramanım değildi.

Hırçın gözleri tüm düşüncelerimin kayalıklarına tıpkı kabarmış tuzuyla ortalığı birbirine katan karanlık bir dalga gibi çarptığında duraksadım.

"Şu an sallanmıyoruz küçük koala. Kolumu geri alabilir miyim?" diye sordu, sesi durgundu. Elimi hışımla geri çekerken gözlerim kocaman açıldı.

"Pardon."

"Kaslı kollara sahip olmam, kollarımı bir ağacın gövdesine benzetmene neden oldu sanırım."

Karnım utançla kasılırken kaşlarımı çattım ve kollarımı göğsümün üstünde topladım. Gözlerine bakarken savaşa silahsız katılmış bir asker gibi hissediyordum kendimi.

"Ağacın gövdesinden çok, ağacın dallarına benziyor."

Kaşları alayla havaya kalktı ama yüzünde herhangi bir duygu değişimi yaşanmadı. İfadesi sabitti. Omzunun üstünden bana bakmayı sürdürürken, ben de aldığım nefesleri kontrol altında tutmak için çabalıyordum.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin