30. BÖLÜM: AY IŞIĞI

568K 11.9K 27.7K
                                    

🗝️


Feridun Düzağaç – Beni Bırakma


30. BÖLÜM

AY IŞIĞI


Onun uyuyan yüzünü izliyordu. Tanrının çizdiği masumiyet resmiydi yüzü. Kutsal kitabın tüm sayfalarına yerleştirilmiş ilahî aşka benziyordu.

Hayatının karanlıkla örüldüğü büyük, acı yüklü bir kısmını zihninden zar zor uzaklaştırıp yeni bir kabuk ördüğünde tanımıştı onu. On dokuzunda genç bir kızdı, gözlerinde yara izleri vardı, belki de bu yüzden kara gözleri en çok onun kahverengi gözlerinde takılıp kalmıştı. Bir gün, şefkati kendisinden küçük bir kızda bulacağını bilmiyordu çünkü onun için şefkat demek, anne demekti ve onun sözlüğünde anneler hep çocuklarından büyük olurdu; anneler çocuklarını terk ederdi.

Güzeldi, küçük bir çocuğun ağladığı o karanlık gecelerde, o çocuğun üzerini kanatlarıyla örten bir melek kadar güzeldi. Onun rüyalarındaki meleğe benziyordu. Çocukken, her şey en karanlık hâliyle onun üzerine çullanırken hayal ederdi o meleği. Kanatlarının arasında uyuduğunu düşlerdi. Kimi zaman bu melek, yoldan geçen annesi yaşlarında, annesine benzeyen bir kadın olurdu; kimi zaman da gözyaşları içinde daldığı uykularında titreyerek sayıklarken elinde tuttuğu fotoğraftaki kadın olurdu. Annesinin fotoğrafları...

Bir çocuğa en büyük dayağı belki de onları terk eden insanların geride kalan fotoğrafları atardı.

"Senin bende bir fotoğrafın olmasından hem çok korkuyorum hem de bunu çok istiyorum Asi," diye fısıldadı uyku hâlindeki güzel yüzü seyre daldığı sırada. Cep telefonunun kamerasının merceğine aldığı kıza bakarken gülümsemesini bastıramadı. "Senin bir değil, birçok fotoğrafını çekeceğim ve bir gün beni terk edersen, elimde fotoğrafınla daldığım o kör bıçak uykularda yalnızca senin adını inleyeceğim."

O gece, kızın fotoğrafları telefonundaydı.

O gece, terk edilmekten en çok korktuğu ikinci geceydi.

İlkini yaşamıştı. Henüz bir çocukken...


🗝


Bir kelebek, ölüme soyunmadan hemen önce son kez göğe kanat çırpmak isterdi.

Kanatları ıslak kelebeklerin son arzusu hiçbir zaman gerçekleşmedi.

Onun kollarında bulduğum şeyi bana soracak olsalardı, hiç düşünmeden şu cevabı verirdim: Baba şefkati.

Anlamını bilmediğim, kalbimin kozasını bir kez olsun çatlatıp içeriye yağmurun suyunu doldurmamış, hislerimi kurutmuş bir yoksunluktu bu. Ama söz konusu bu adam olduğunda, tadını almadığım bir şeyi bile sanki çok yakından tanıyormuşum gibi hissedebiliyordum.

Hemen önümüzde, tıpkı bir çarşaf gibi uzanan denize dökülen ayın berrak ışığı, çizdiği sütunlardaki kristal gibi parlayan ışıkla vadiyi aydınlatıyordu. Mumların titreyen ışığını bile bastıran ay ışığı, denizin koynuna girmeden hemen önce tüm masumiyetini soyunmuştu.

Parmaklarım ağır ağır onun geniş omuzlarına kaydı. Dingin bir şekilde devam eden dansımızın ritmini kaybetmeden olduğumuz yerde öylece hareket ediyorduk. Yanağım onun göğsüne yaslı duruyordu. Gözlerimi denizden ayırmadım.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin