25.Bölüm - Elkaru ‧✕‧

Start from the beginning
                                    

"Ne? Kendi başına burada nasıl yaşıyorsun? Hayvanlardan korkmuyor musun? Ne yiyorsun? Nerede yatıyorsun? Korkmuyor musun? Ne içiyorsun?" Hızla sorduğum sorular karşılığında nefes nefese kaldım ve durakladım. Dustin ise benim aksime suratında sıcak bir gülümsemeyle karşımda duruyordu. Merakla kaşlarım havadaydı. "Sakin ol." Ellerini yavaşça yukarıdan aşağıya doğru hareket ettirdi. Kafamı salladım. "Nefes al." Derin derin nefesler almaya çalıştım. "Tamam, ben iyiyim. Sen anlat." Omuz silkti. "Anlatacak bir şey yok. Ben doğduğumdan beri burada yaşıyorum." Ağzımdan kurduğu cümlelere inanmayan bir kahkaha çıktı. "Bırak ya. Yalan söylüyorsun." Kaşlarını çattı. Benim aksime yüzü ciddiydi. Bir süre sonra olayın ciddi olduğunu algıladım. "Gerçekten mi?" Ben iki dakika burada durunca korkmuştum. O yıllardır burada yaşıyordu. Bunu nasıl yapıyordu? Onu burada yalnız bırakamazdım ki...

Olumlu anlamında kafasını yukarı aşağı salladı. Tekrar etrafıma bir göz gezdirdim. Sonra Dustin'e baktım. Üzeri toz pas içindeydi. Suratındaki kirlerden yüzü sor seçiliyordu. Bir tek mavi gözleri temizdi yüzünde. "Burada kalamazsın."

Tek kaşını kaldırdı. "Ne?"

"Bak şöyle yapalım. Sen beni babama götür. Ben de sana bir yuva bulayım," diyerek suratıma sıcak bir ifade yerleştirdim. Sonra serçe parmağımı uzattım ona doğru. "Tamam mı?" Dustin'in gözleri ben ve serçe parmağım arasında mekik dokudu bir süre. Kısa bir düşünüşten sonra serçe parmağıyla serçe parmağımı kavradı. "Tamam."

Hızla aşağı yukarı sallamaya başladık. "Beni kurtaracağına söz veriyor musun?" diyerek gözlerinin içine baktım. İlk defa kaçırmadan gözlerimin içine baktı. "Söz veriyorum. Ömrüm boyunca..."

Ömrüm boyunca...

Kulaklarımı dolduran küçük çocuğun sesini bastırmaya çalıştım. Uzun süredir onu duymamaya çalışıyordum. Fakat şimdi ona onu ilk gördüğüm yere çok yakındım. Bunu çok sonra anlamıştım. Yani buraya gelip burayı gördükten sonra anımın burada geçtiğini fark etmiştim. Dustin ile ormanın derinliklerine doğru koşarken bir yandan da arkama bakıyordum. Nefes nefese kalınca yavaşladım. Bir metre ötemde o da durakladı. İkimiz de hızlı hızlı nefesler alıp vermeye başladık.

Tekrar arkama baktım. Arkamızda kimseler yoktu. Dikleştim. Dustin yavaş adımlarla yanıma geldi. "İyi misin?" Yönelttiği soru karşısında kaşlarımı çatarak ona baktım. "Acaba öyle miyim?" Hızlı çıkışmamdan dolayı kaşlarını çattı. "Bana niye kızıyorsun? Bunların suçlusu ben değilim." Sinirle yumruk yaptığım elimi ağaca geçirdim. Aynı hızla geri düştüm. Elim çok fena acımıştı. İnsan eti bile bu kadar acıtmıyordu valla. Önümde eğildi. "Neden bu kadar sinirlisin? Sakin ol. Kendine zarar veriyorsun!" Kaşlarımı çattım. "Sana mı zarar vermemi istersin?" Gözlerimi büyüterek ona baktım. Çok yakınımdaydı. Çenesini sıktığını kasılan çenesinden anlayabiliyordum. Acıyan elimi umursamadan hızla onu göğsünden ittim. Birkaç adım geriledi.

Hızla ayağa kalktım ve yürümeye devam ettim. Sinirle acıyan elimi saçlarımdan geçirdim. O hızla dibinden kopan saçlarım elimde kaldı. Hemen yere attım. Dişlerimi sıktım. Biraz daha sıksam kırılabilirlerdi. "Benim babamı bulmam lazım!" "Onu bulacağız." Ona döndüm. Dikleşmiş ve dengesini sağlamıştı. "Bulacağım," dedim özellikle kelimenin sonundaki birinci tekil şahıs ekini bastırarak. Kuruyan dudaklarını ıslattı. Gözüm bir anlığına oraya gidivermişti. Hemen kendime gelerek gözlerine geri döndüm.

"Neden benden nefret ediyorsun Muna? Bunu bana neden yapıyorsun? Neden benden kaçıyorsun?" Gözlerimi kaçırdım. "Senden kaçmıyorum." "Gözlerini kaçırıyorsun. Bana yalan söylüyorsun Muna." İnadına gözlerimi gözlerine diktim ve tekrar ettim. "Senden kaçmıyorum. İlgilenmiyorum seninle. Senden nefret ediyorum. Ama bunda bir neden arama. Nedeni yok." Bir süre şaşkınlıkla baktı fakat sonra güldü. "Sen benden nefret etmiyorsun. Aksine o kadar çok seviyorsun ki kendinden uzak tutuyorsun. İçinde bulunduğumuz durumdan dolayı değil mi?" Bir an afallasam da sonra gülmeye başladım. Kafamı hızla sağa sola salladım. "Hayır aptal. Kısaca hayır. Yok öyle bir şey. Saçmalamaya başladın." Gülümseyerek kafasını salladı. "Anladım Muna." Ve ekledi. "Ama on yıl önce bu ormanda sana söz verdiğim gibi seni ömrüm boyunca koruyacağım. Bu yüzden beni bu yolla uzaklaştırmaya çalışma.'' Gözlerine baktım. Çaresiz duruyordu. "Demek unutmadın." Kafasını salladı. "Neden unutayım ki? Beni kurtaran sendin." Ben ise daha yeni yeni hatırlamaya başlıyordum. Naira'yı bilmiyorum sanıyordum fakat Naira'yı çok iyi biliyordum. Doğduğumdan beri yılda bir kez geliyordum. Doğum günümde, 5 Şubatta... Bunları buraya geldikçe daha iyi hatırlıyordum.

NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K Serisi 2.kitap|Where stories live. Discover now