1. BÖLÜM

22.3K 488 18
                                    

DERDE DEVA
Yazan: BAHAR

1. BÖLÜM

Korkusuzca, kararlı... öylece dikiliyor karşımda. Tanımadığım ve beni tanımayan bu kadın gözlerinde acı, benliğinde ağır bir ezilmişlik, yine de dimdik ayakta. Umutların bittiği, bir bilinmezliğin başladığı bu anlarda ikimizde yaralı, ikimizde sarıp sarmalanmaya muhtaç ama ikimizde birbirimize karşı isteksiz ve uzak.

O sevdiğinin ardından, bense en yakınımın ardından yas tutarken... günlerdir, hatta haftalardır... bize biçilen kaderi yaşamaya mahkum edildik.

Titreyen bedenine inat, bakışları meydan okuyor. Cesurca gözlerini gözlerime dikmişken ama, aslinda öylesine korkak ki! Ağır adımlarla yaklaşırken ben ona, o usul usul geriye kaçıyor.

-"Gelme...!"

Bir uyarı değil, çaresiz bir istek dökülüyor dudaklarının arasından. Direnemediği tek bir yaş süzülürken solgun yanağından, olduğum yerde kalıyorum.

Yenilgiyi kabullenmeye hazır gibi çöken omuzları içimi yakıyor. Haftalar önce güneş gibi parladığına tanık olmuşken, şimdi solmuş bir çiçekten farksız.

Öylece kilitlenmiş, ona bakıyorum. Ne bir söz, ne bir hareket. Bir an, sadece bir an yumuyorum gözlerimi. Omuzlarımdaki yükün ağırlığı altında ezilirken her an biraz daha, yine ve yeniden yaşadıklarımın kötü bir kabus olmasını diliyorum, gerçeğin ta kendisini yaşadığımı bile bile aslında.

Tek bir adımda, kaçmasına izin vermeden her iki kolundan yakalıyorum onu sonra. Telaşla irileşmiş gözlerine aldırmadan, gözlerinin içine bakıyorum.

...............

Üstüme üstüme yürürken içimi çaresiz bir korku kaplıyor. Düşündüklerimin olmayacağına, bana zarar vermeyeceğine dair verdiği sözlere inanmak isteyen benliğime rağmen, koyu bir güvensizlik sarıyor ruhumu. Uzun bir yolu ardımda bırakmış gibi nefes nefese kalıyorum. Kollarımdan tutan elleri canımı yakacak diye beklerken, hiçbir şey hissetmiyorum neredeyse. Gözlerimin içine bakarken o, ben korkak bir beklentiyle sessizce yaşlarımı dökmeye devam ediyorum sadece.

-"Emanetsin sen bana" dediğini işitiyor kulaklarım bir an. "Kıymam, kıyamam sana. Kim ne derse desin dokunmam sana Duru, dokunamam!"

İsyanımı dindirmek ister gibi dökülüyor kelimeler dudaklarından sanki. Bana umut olmak ister gibi belki. Saatler sonra ilk kez yaşayan biri gibi derin bir nefes çekiyorum içime.

Nafile yine de.

-"Niye ben? Niye biz?" diye sorguluyorum dermansızca.

-"Üstesinden geleceğiz, tamam mı?" diye soruyor bu defa da, bana umut olmak ister gibi ama.

...............

Öylesine eminim ki her şeyi yola koyacağıma, tüm engellere tek tesellim bu belki de.

Sus pus olmuş bu kadın umutsuzca bakarken bana, anlayışla gülümsüyorum. Öyle çok bitkin ki, her an düşecekmiş gibi duruyor.

Bizim için hazırlanmış yatağa kayıyor bakışlarım bir anda ve öfkem gün yüzüne çıkıyor sonunda.

Aklım almıyor bize yapılanları. Adettir diye koydukları koşullar, istediklerini kabullenmeyen bize savurduklar ıtehditler... Nasıl bir şey bu? Sonra parmağımdaki altın halkaya takılıyor bakışlarım. Allah katında bana "kadın"diye layık görülmüşken bu güzel, tek bir imzayla bağlanmışken ona ve bağlamışken onu kendime, bu çıkmazdan nasıl kurtulabileceğimi henüz bilmiyorum. Tüm çıkışlara engel koydular, tüm yolları tıkadılar. Her şey böylesine tazeyken, böylesine bir acı yaşatmaları hak mı bize?

Kızgınlığımı kontrol altına almaya çabalarken, kollarını serbest bırakıyorum sonunda. O hala yüzüme bakarken, başımla yatağı gösteriyorum. Bakışlarının değiştiğini, onun da benimle aynı durumda olduğunu yeniden fark ediyorum o an.

-"İkimizde yorgunuz…" diyorum sesimin sakin çıkmasına özen göstererek.

Efendisine itaat eden köle gibi yıkık dökük haliyle yatağın ayak ucuna konmuş geceliğe bakıyor. İğrenir gibi o bez parçasından… düşmanmış gibi sanki. Dolaba yönlendiriyor güçsüz adımlarını. Bir pijama takımı alıp, banyoya geçiyor sonra. Kilidin döndüğünü duyuyorum hemen ardından ve yeniden yumuyorum gözlerimi.

Bana güvenmesi için tükettiğim sözlerin üzerinden henüz dakikalar bile geçmemişken, bana güvenmediğini böylesine belli etmesi canımı yakıyor.Duru bana emanet oysaki, zarar veremem ki ben ona…

Tüm bunları aşacağımıza dair inancım azalırken her an, ne kadar yorgun hissettiğimi fark ediyorum. Haftalardır can yakan bir koşuşturmacanın merkezinde yaşıyorum. Etrafım öyle bir kuşatılmışki, nefes almama bile izin yok. Yine de üzerimi değistirip, yatağın bir ucuna yattığımda, uykuya dalamayacak kadar meşgul aklım.

Biraz sonra pijamaları giymiş, saçlarınıda arkadan örmüş olarak çıkıyor banyodan Duru. Benim yatakta yattığımı görünce tedirgince odayı süzüyor. Neler düşündüğünü anlıyorum.

-"Yatacak başka yer yok.Böyle idare edeceğiz."

Susup,yüzüne bakıyorum yeniden. Benim gibi onun da bu durumdan rahatsız olduğu apaçık ortada. Uzun bir duraklamanın ardından bir çıkış yol bulamamış olacak ki, yüzüme bakmadan gelip, yatağın diğer tarafına yatıyor. Üstünü kendini korumak ister gibi örtüyor. Dayanamıyor, derin bir nefes alıyorum. Yine de gerginliğimi atamıyorum üstümden.

-“Rahatla, sana bir zarar vermeyeceğim!”

...............

Diken üstünde gibiyim yattığım bu yatakta. Günahmış gibi geliyor. İhanetmiş gibi sanki. Tedirginim. Umutsuzluk içinde boğuluyorken, içim eziliyor.

Öylece karşımdaki duvara baksam da, bundan sonra benimle aynı odayı , hatta aynı yatağı paylaşacak adamın... kocamın... varlığı ile huzursuzluğum her an artıyor. Kaçmak için can atan ben, yattığım en kenara çivilenmiş gibiyim.

Bir çıkmazdayım sanki. Gidecek yerim yok. Sadece haftalar önceseyidi oysa. İçimde bin bir umut, benliğimde her an çogalan bir sevda. Aşk dedikleri garip duygu, karnımda uçuşan kelebekler ve duygularımın yoğun karşılığı. Şimdi hepsi ulaşamayacağım kadar uzakta.

Kızgınım, kırgınım çokca. Bırakıp, gitti beni. Kendine bağlayıp, hiç acımadan terk etti. Elimde olsa takılırım peşine. Hesap sormak için yapışırdım yakasına.

Ama olmuyor yine. Gözlerim buğulanıyor, burnumun direği sızlıyor. Özledim, çok hem de... İçim yanıyor, onsuzluğa dayanmak zor geliyor. Nasıl dayanılırki bu acıya? Nasıl biter bu yas peki?

-"Kızmıyordur bize, değil mi?" diye sorduğumun farkına vardığımda, dilimi ısırıyorum bir an.

Dakikalar ama belki de saatler geçti… uyku girmiyor gözüme yine de. Acı ve kızgınlık karışımı solukları onun da uyumadığının bir kanıtı. Yattığı yerde doğrulup, bana baktığını hissediyorum. Bende başımı çeviriyor, ona dikiyorum bakışlarımı.

-"Oda böyle olmasını isterdi.." diye yanıtlamaya başladığında sorumu, öfkeleniyorum.

-"Hayır!" diye itiraz ediyorum şiddetle, ona dönüp. "Kıyamazdı o bana. İstemezdi acı çekmemi... istemezdi işte…!"

...............

İçini rahatlatmakken amacım, canını yakıyorum istemeden. Sarsılan bedeni, titreyen sesi, hıçkırıklara boğulan kendisi… Ne yapmam gerektiğini şaşırıyorum. Öyle yapayalnızım işte. Teselli bekleyen, yaraları kanıyan, omuzlarına yük bindirilen oymuş sanki bir tek. Kızgınlığıma tek çare çaresizliği, haline acımamın tek nedeni acısı.

Yastığına sımsıkı sarılmış, için için ağlıyor. Öylesine güçsüzki, yattığı yerden doğrulturken onu, sarılırken ona destek olmak için, hiçbir karşılığı yok, hiçbir itiraz barındırmıyor.

Şimdi kollarımda öyle küçükki…

-"Düzelecek…" diyorum. "Göreceksin her şey düzelecek!"

* **

Tüm gece uyku ile uyanıklıkar asında kendi ile cebelleşip, durdu. İç çekmelerine sayıklamaları eklendi. Bir gülümseyip,bir ağladı yanıbaşımda.

Benim ise gözüme uyku girmedi. Nasıl rahat bir hayatım varken, gerçeğin tam ortasına düşüverdim. Ailem dediğim insanların nasıl birden canileşebildiklerini aklım almasa da, Duru'yu yem olarak ortalarına atamazdım.

Babam kadar kötü olamamak bana pahalıya mal olsa da, içim rahat edecek enazından…

Bir an içim geçmiş olsa da, erkenden uyanıyorum. Tüm gece olduğu gibi yeniden Duru’ya odaklanıyorum. Sırtı bana dönük, yatıyor cansız bir beden gibi. Dermanı kalmadı onun da, gücü tükendi.

Sabaha karşı daha fazla yatmanın bir işe yaramayacağını anlıyor ve kalkıp, hazırlanıyorum. Kısa bir duşun ardından giyinip, yeniden odaya döndüğümde Duru’nun da uyanıp, hazırlandığını görünce şaşırıyorum.

-"Günaydın."

Yüzüme bakmaya çekiniyor sanki. "Günaydın" diye cevap veriyor sadece kısık bir sesle ve yatağı toplamaya başlıyor.

Onunla ne yapacağımı, ona nasıl davranacağımı bilememenin umutsuzluğu ile evli bir adam olarak ilk günüme başlıyorum böylelikle.

...............

Bu evdeki herkes öyle yabancı ki bana. Yüzlerine bakıp bakıp duruyorum her an. Her biri bir oyuncu sanki. Takınmışlar yüzlerine umursamazlık maskesini, yaşamaya devam ediyorlar hiçbir şey olmamış gibi. Oysa yitip, giden bir hayat değil miydi?

Benim hayatım...

Bir eşyaymışcasına hükmümü verirlerken, şimdi benden hak etmedikleri bir karşılık bekledikleri. Neden böyle oldu? Neden böyle olmak zorundaydıki?

Mutlu olmaktı tek amacım. Bir anda, hiç beklemediğim bir zamanda karşıma çıkan bir hayaldi gerçekleşen. Daha bakışlarımız ilk çakıştığında beklentisiz geçen hayatımın değiştiğini hissetmiştim belki de. Yine de kestiremedim olacakları. Bilseydim, elimde olsaydı... beraberinde ben de yitip giderdim hiç tereddütsüz...

Sadece bedenen katıldığım gergin bir kahvaltıdan sonra benden istenen kahveleri hazırlamak için mutfağa geçiyorum. Yine sonu gelmeyecek düsüncelere dalmışken, mutfağa giren Esma'yı fark etmiyorum bile.

-"Dikkat et, kahve taşacak..." diye uyarmasına kalmadan kendime geliyorum neyseki.

Ne başımı kaldırıp bakıyorum ona, ne de bir karşılık veriyorum. Suskunluğumu koruyorum. Fincalara kahveleri doldurup, sahiplerine ulaştırıyorum ardından. Aynı ortamda kalmaya tahamül bile edemiyor, yeniden mutfağa kaçıyorum. Olur olmadık şeylerle uğraşırken, gelip durduruyor beni Esma.

-"Yeter Duru, kendine eziyet ettiğinin farkında degil misin?"

Dimdik gözlerine bakıyorum. En büyük eziyetin bana yapıldığını kimse görmüyor mu?!

-"Bakma bana öyle. Olan oldu. Direnemedik hiç birimiz."

Ve soruyorum.

-"Direnmek istediniz mi peki?!"


Not: Bu kesinlikle bir töre hikayesi degilldir arkadaşlar, şimdiden bildireyim dedim...:)

DERDE DEVAWhere stories live. Discover now