YP 2 / BÖLÜM / 14

Start from the beginning
                                    

Kulaklarım her ne kadar ağır işitse de ambulans sesini duyabiliyordum. Ambulansın içindeydik. Ama beni arasların getireceğini sanıyordum.

"Ben buraya nasıl...?"

"Her şeyi açıklayacağım. Yalnız şu anda doğumuna odaklansak daha iyi olmaz mı?"dedi gülümseyerek.

Yavaş yavaş gözlerim açılıyordu.

"Erken doğacaklar. Bir sorun mu var?"

"Sana ilk hastane kontrolüne geldiklerinde ne demiştim? İlerde sancıların tutarsa sakın gelme, büyük ihtimalle kavga ediyorlardır çünkü onlar senin küçük karnına sığmıyorlardır. Şimdi büyüdüler ve çıkmak istiyorlar o kadar."

"Ne kadar süremiz var. Hastaneye yetişebilecek miyiz?"dedim gelen sancıyla zar zor konuşarak.

"Sanmıyorum. Ama eğer bana yardımcı olursan hastaneye yetişebiliriz."

"Nasıl?"dedim inleyerek.

"Sadece sakin olarak. Rahatla... Çocukları doğuracak olan doktor benim. Onlar sağlıklı bir şekilde doğacak stres yapmana veya korkmana gerek yok. Seni de sağ salim bir şekilde çıkartacağız doğumdan. Sadece geriye yaslan ve derin derin nefes al."

"Anlamıyorsunuz, benim korktuğum şey doğum değil. Doğumdan sonra sağlam kalırsam yaşayacaklarım. Aras beni def edecek ve Sibel'i de benden alacak. Beni doğumda öldürür müsün Tufan abi."

"Ne saçmalıyorsun sen? Doğum kafana mı vurdu Ayza!"

"Bak Tufan abi. Onun sesini duyuyorum ve Ahhhh....."

Giren sancıyla durdum ve sonra devam ettim.

"Ve sanki bana ne saçmalıyorsun diyor."

Yanımda beliren görüntüyle birlikte dondum.

"Çünkü ben burdayım."

"Bak şimdide onun halisünasyonunu görüyorum."

Elimi sıkıca tutup kaldırdı.

"Ben burdayım!"dedi sinirle. Ama varlığını belirtmenin tek yolu elimi tutmak değildi. O bunu seçti.

Diğer elini tuttuğu elimin üzerine koydu.

"Bak ben burdayım. Güvendesin. Hiç bir şey olmayacak. Çocukların sağlıklı bir şekilde dünyaya gelecek ve onlara sen bakacaksın. Sibel'i elinden alma gibi bir hakkım yok veya çocuklarını. Burdasın ve hep burda kalacaksın. Şimdi sakin ol olur mu?"

Gözlerimin içine bir müddet daha baktıktan sonra cesaretini zar zor toplayarak tuttuğu elime öpücük kondurdu.

"İyi misin?"

Giren sancıyla inledim.

"Ahh!"

"Az kaldı Ayza biraz daha dayan."dedi Tufan abi.

"Hatırlıyor musun? İlk tanıştığımız günü. Tabakları düşürmüştün. Ama sonra tabakları kıran bayan olduğunu söylediklerinde inanmamıştım. Çünkü ellerin kanamıştı fakat senin kullandığın ten rengindeki yara bantların kanı görmeye engel olmuştu. Bu yüzden sana başta çok fazla kin besledim. Yalancı olduğunu düşündüm."

Zar zor gülümseyebildim. Giren sancılar neredeyse Aras'ı duymamı engelleyecekti.

"Sıkma gözlerini. Aç. Bak bana, ne kadar rahatım. Hadi bak yüzüme. Acı çekme lütfen."dedi ellerini yanaklarıma getirerek.

Ellerini tutup yanaklarımdan indirdim.

"Hala ölmekten korkmuyorum, ölmeyi istiyorum."

"Neden? Bak ben yanındayım."

"Bunca sözü duyduktan sonra bunların rüya olduğunu öğrenmekten korkuyorum. Rüya olduğunu öğrenmektense ölürüm daha iyi."

"Ayza..."

Parmağımla yavaşça gel işareti yaptım. Kulağıma eğildiğinde ona çocuklarımıza koymak istediğim isimleri söyleyecektim.

"..."

İsimleri duyduğunda mutlulukla karışık üzüntülü bir ifade vardı yüzünde.

"Ciddi misin?"dedi göz yaşları arasında gülümseyerek.

Sadece kafamı umutla sallayabilecek gücüm kalmıştı...

...

BİR HAFTA SONRA

ARAS'IN AĞZINDAN...

"Sibel, hadi kızım. Mezarlığa gidiyoruz çık şu kapının arkasından."

"Annemde gelsin."

"Annen gelecek diyorum sana. Mezarlıkta bize eşlik edecek."

"Hep öyle diyorsun."

Kafamı umutsuzca salladım.

"Geliyor musun? Cihat abiyi mi çağırayım?"

Kapıyı usulca açarak yanıma geldi ve ellerini göğsünde birleştirip omuz silkti. Ayza'yı hatırlatıyordu. Özlemiştim onu.

"Hadi gidiyoruz."

"Gelecek mi?"

"Evet kızım, hadi daha kardeşlerini alacağız yukarıdan."

Cihat iki ayrı kolunda da iki ayrı ana kucağıyla çocukları taşıyordu.

"Cihat o çocukların tek bir kılına dahi zarar gelsin. Bak gör seni ne yapıyorum?"

Dudaklarını ince bir çizgi yaptı. Çocuklar doğduktan sonra o da herkes gibi üzgündü.

"Giderken Ayza hanım içinde bir çiçek alalım. O çiçekleri çok sever."

Kafamı onaylarcasına salladım. Sude de Cihat'ın arkasından görününce yola koyulmak için dışarıya çıktık.

Uzun bir yolculuktu. Ne Sibel rahat duruyordu, ne de ikizler Sude de ağlamayı kesiyorlardı. Annelerini özlüyorlardı ve bir türlü boşluğu doldurmak için üçüne bir yetemiyordum.

Ayza'ya yetersiz geldiğim gibi çocuklara da yetersiz gelmeye başladım. Bir türlü sevmeyi becerip de onları mutlu edemiyordum.

Mezarlığa geldiğimizce usulca çiçekleri yerleştirdim ve ellerimi ceplerime koyup öylece mezarlığı izledim.

Kafamı çevirdiğimde Sibel ellerini açmış öylece bekliyordu.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Annem böyle yapardı."

Eğilip alnından bir tane öptüm. Kokusu sinmişti üzerine. Her kıyafetinde vardı.

"Aras bey geç kalıyoruz."

Cihat'ın uyaran sesiyle irkildim. Sibel'i kucağıma aldım ve arabaya doğru düşünceli bir şekilde ilerledim.

"Hastane ne kadar uzaklıkta?"

"Gitmeye kararlı mısınız? Siz zahmet etmeseydiniz. Biz giderdik."dedi Cihat.

"Sence? Nasıl bu kadar sabredebildim hala anlayamıyorum."

"Yarım saat içerisinde hastane de oluruz."

Biraz durup çenemi sıvazladım. Doğru bir karar mıydı?

"Tamam. Acele edelim."

Ares'in ağlama sesi kulaklarımı çınlatmaya başlamıştı.

"Sudeiki çocuğa bakamıyor musun?"

"E Ares'e baksam, Arsen ağlıyor. Arsen'e baksam, Ares ağlıyor."

"Ares'i bana ver."deyip yanına oturdum.

Şimdi uzun bir yolculuk vardı önümde.

YENİ PATRONUM 2Where stories live. Discover now