17.Kısım"SARILIŞ"

3.3K 118 26
                                    

Aaaaay, yine mi ben. Bir şey söyleyeyim mi inanılmaz hastayım midem bulanıyor afedersiniz ama ishalim. Tamam ya ne var yani kızmayın böyle açık konuştuğum için hepimiz olmuyor muyuz... neyse konumuza dönersek daha iyiyim ve daha iyi olacağım gibi. Hepimize neşeli güzel günler dileyerek ayrılıyorum.

"Tam olarak ne dediler, durumu çok mu kritikmiş"

Defne bize haberi verdiği itibaren restorandan hızla kalkmış ve Tufanın arabasında toplandık. Kendi arabamızı o an unutmuştuk bile.

"Bilmiyorum. Ağırlaştığını söyledi sadece" Defnenin kuşkulu sesiyle derin bir nefes aldım ve koltuğa yaslandım. Avuçlarım yüzümü kaplarken, Tufanın sıcacık ellerini kendi eklerim de hissettim. Yüzümden alıp sıkıca kavramıştı. Sakinleşmiştim, ısısı, sanki damarlarım da dolaşıyordu.

"Biraz sakinleşmeye çalış"

"Söz vermiştim. Kızını bulacağıma söz vermiştim. Her şey üst üste geliyor" uğultulu sesleri işitiyor Zihni'm. Bunun her be kadar doğru bulmasam da ölüm kelimesi yakışmıyordu. Şu an değil, en azından şu an olmasın.

Defne, Tufan ve ben Nergis teyzenin bulunduğu hastaneye geldiğimiz de hızlı adımlarla bulundukları kata çıktık. Yoğun bakımdaydı. Kapının hemen öbün de,Faruk abi, Ayhan komiser ve su yeşili forma giyinmiş bir doktor sanırım.

Ben onlara doğru koşarken , beni sakinlikle karşıladılar. Herkes benim aksime yine sakindi. Çünkü herkes bunun veda olacağına ve sonun ne olduğunu tahin etmiş çoktan kabul etmişler bile.

"Ne oldu, neden ağırlaştı" dediğim de asıl hastalığını Tufan ve defne biliyorduk . Nergis teyzeye söz verdiğimiz gibi olacaktı. Kimse bilmeyecekti ve o sessiz sedasız kaybolacaktı bu dünyadan. Ama hiç bir şey istediği gibi olmayacaktı sanırım.

"Metastaz. Hastalığın son evresi. Birazdan Doğuma alacağız. Muhtemelen sezeryan olacak. Vücudunun nasıl bir tepki vereceğini bilmiyoruz. Kan değerli çok düşük sadece bir kaç saat..." sık ve derin bir nefes alış verişlerim duyururken gerisini duymak acının hayatıma getirdiği ilk anı anımsattı. Göz göre Göre ölümünü seyretmek ve elimizden hiç bir şey gelmemesi çaresizliğin son damlasıydı.

"Ne demek bir kaç saat ya, ne kadar ömrü kaldığını kimse bilemez" öfkeyle çıkmıştı sesim. Faruk abi koluma şefkatle dokunurken "sakin ol" diye fısıldadı.

"Ne kadar yaşayıp yaşamadığını elbette bilemeyiz. Ama iç organları iflas etmiş durum da. Kan değerleri çok düşük. Solunumu durmuş durum da. En fazla bir kaç gün . Üstelik bebeği kurtarıp kurtarmayacağımız bile malum." Doktorun sabırlı ve sakin sesiyle ikna olmuşçasına olduğum yerde kalmaya devam ettim. Kimseye suçlayamazdım değil mi, birinin ölümü için üstelik..

Ayhan komiserin ahizesinden çıkan sesle birlikte gürültü tufanı oluşturken bizden uzaklaşan doktora doğru koştum.

"Bir dakika, onunla görüşmem lazım" doktor redden bir ses tonuyla hızla konuştu .

"Bu mümkün değil." Katı bir dille beni reddetmişti. Arkam da bulunan Tufan ve Ayhan komiser derin bir sohbette olduğunu gördüm. Sanki tüm bu olanlar ikisini hiç etkilemişe benzemiyordu. Ya da ben abartıyorum.

"Sade bir kaç dakika. İsterseniz ona sorun, hicran derseniz bilir. Yormayacağım kendisini" dediğim de orta yaşlı yüzü Çiller'e bürünmüş adam ikna olmamışçasına kafasını salladı.

"Bu gerçekten mümkün olamaz"

"Doktor bey, öleceğini siz söylediniz. Kritik dediniz, benim odaya girmemle durum daha ne kadar kötüleşebilir ki? İzin verin lütfen?" Gözlerime dikkatle bakarken pes etmeyeceğimi anlamış olacak ki kafasını salladı.

Zehrin FISILTISI | LEZAМесто, где живут истории. Откройте их для себя