13.Kısım"LİMON KIZ"

4.1K 80 5
                                    

Herkese merhaba. Uzun zamandır yoktum. Kral döndü dersiniz artık:) Size iyi okumalar yorumlarınızı merakla bekleyeceğimi bilin.

Keyifli okumalar...

Dağılmış eşyalar vardı etrafımız da. hiç açılmayan valizler, mektuplar ve karmakarışık bir oda. Her tarafın da hissettiğim yoğun bir acı. Bağıran bir kadın, ağlayan bir bebek. masumdu, yıllar onu katil edemeyecek kadar masum duruyordu...

Turgut Sezer yaşıyordu. Babam ve onun yaptıklarını belki de herkes öğrenecekti diye düşünürken aslında hiçbir şeyi hiç bir zaman öğrenemeyecektik. Artık konuşamıyor, onu bu hale getiren her kimse aslında yapmak istediği şeyi yapmıştı. Yaşarken ölmek istemek...

Onu bu hayattan kısıtlamak ve insanların ona acıyarak bakması... İstediği buydu. Başardı da... Artık Turgut Sezer bizim için bir kapının anahtarı değil. O kapı oldu....

"Bu kadar yeterli öğrenmek istediğini öğrendin. Şimdi gitme vakti. Tufan!" Faruk abi, Tufana sert bir dille uyarır gibi seslendi ve beni alması için işaret etti. Ama ben, öğrenmeyeceklerimle kanat çırptım.

"Onunla görüşmek istiyorum. İzin verir..." Kolumdan tufan tuttu. Faruk abi, doktorla birlikte benden uzaklaşırken ben sadece gitmekle yetindim.

"Bu ne ya, sürekli beni böyle itip kakacak mısınız?" Sitem eden bir ses tonuyla asansöre doğru ilerledik.

"Uslu durmazsan evet" sesi yine hiç bir duyguya itaat etmiyordu. Soğuk, dondurucu bir soğuk...

Asansör kapısı açıldı ve içerisinde bir yıkım gördüm . Nergis teyze..

Yıllara meydan okumuş ve kırlaşmış saçları dağınıktı. Üzerindeki kıyafetler bile kendine bakmadığının göstergesiydi. Acı çekiyordu, gözleri hep kızarık ve uykusuz.

"Turgut! Hicran kızım uyanmış doğrumu?" Ellerimi tutarken titriyordu. Kafamı usulca salladım onun akan gözleri eşliğin de. Kafasını sola çevirdi ve doktoru görmesiyle hızlandı ona doğru.

Oysaki şu an burada değil, ailesine kahvaltı hazırlaması, kızını okula götürmesi, karnında ki bebeğini heyacanla beklemesi gerekiyordu. Ama biz bunların hiç birini onlara veremedik.

Biz defne tufan ve asansöre bindik. Her birimiz de sessizdik. Tufana yine bir mesaj gelmiş telefonuna gömülmüş. Defne ve bende ne düşündüğümüzü bile bilmeden sessizliğimizi koruyoruz.

Odaya geldiğimiz de Tufan dışarı da kaldı. Biraz önce düşürdüğüm poşeti elime aldım ve siyah beyaz eşofmanı üzerime geçirdim. Hala ağrıyordu vücudum. Gerçi dün yaşanılanlardan sonra hala yaşayabiliyor olmama bile şaşırmak lazım.

Kapı çalınıp açıldıktan sonra gelenin Tufan olduğunu zannederken Faruk abi içeri girdi. Yorgun gibiydi. O kadar yorgundu ki, gözlerinin etrafında ki çizikler daha da yoğunlaşıp sıklaşmış.

"Niye bunu yapıyorsun?" Sesi hafiften kısılmıştı. Karşımda ki kahverengi deri koltuğa oturdu ve gergince iç çekti.

"Neyi" dedim sanki söyleyeyeceği şeyi bilmeden.

"Seni korumaya çalıştıkça daha da tehlike giriyorsun. Beni dinlemiyorsun bile, bana artık gittikçe uzak oldun. Ulaşamıyorum bile sana" gergin bir ses tonuyla konuştu. Gözleri beni kaybedecek olmanın ağırlığını taşıyordu.

"Kimseye güvenim kalmadı. Güvendiğim siz bile meğerse benim hayatımı tepetaklak ettmişsiniz. Babamdan beklerdim de sizden asla" gözlerime pişman olmuş bir suratla baktı. Tam karşısındaydım. Doğrudan gözlerine bakıyor, ne diyeceğini merak etmiyor değildim.

Zehrin FISILTISI | LEZAWhere stories live. Discover now