27. BÖLÜM: KİLİT

En başından başla
                                    

"Annen kim?"

"Işık," dedi, alt kirpiğine takılan ılık gözyaşı elmacık kemiğine doğru damladı, elmacık kemiği boyunca kayıp yanağına aktı. "Annemi gördün mü?"

Duraksadım. Sanki kalbim bir balıkçı ağıydı, bu küçük erkek çocuğu elindeki ağ kurşununu tek seferde kalbime takmıştı. Onun gözlerinin içindeki aynada kendi yüzümü görüyordum, yağmur sanki onun gözlerinin perdeleri çekik penceresinin arkasında yağıyordu.

Gözlerine yayılan o saf umut, ışığını yavaşça söndürürken, "Görmedin mi?" diye sordu bu kez, sesinde hayal kırıklığı vardı.

"Görmedim," diyebildim, bunu söylemek o kadar zor gelmişti ki. Çok zordu... Yalnızca sekiz harften oluşan bu cevabımın bütün harfleri kötürüm olmuştu sanki. Dudaklarımın tekerleği onları taşıyamamış, dilim denen pedalı çevirememiştim.

Omuzları düştü. Gözlerindeki o ışık söndü, zaten siyah olan o gözleri, tüm ışıkları sönmüş bir şehir gibi karanlığa gömüldü. İçimde büyüyen o yangını söndürmeye yetmedi yağan yağmur... Küçük erkek çocuğunu kendime doğru çekip kollarımın arasına alırken zihnimin yarattığı enkazın altında kalmıştım. Ruhumu bu çocuğun ruhunun üstüne örtsem, biliyordum ki yine de hava alırdı ruhunun yaraları, çünkü benim ruhum deliklerle doluydu. Erkek çocuğu sanki bunu bekliyormuş gibi kollarıma sığındı.

Ona öyle sıkı sarıldım ki, ne yağan yağmur ne de hemen arkamızda yükselip ayaklarımın dibinde patlayan dalgalar ona zarar verebilirdi. Yüzünü göğsüme gömdü, onun ılık gözyaşlarını göğsümün ortasında hissettim.

Göğsümdeki kuyuya vura vura ağladı.

Kilit kırıldı.

Kuyu açıldı.


🗝️


Yıllar önce/FETHİYE

Mavi gözlerin üstünü örten açık renk kirpikler yavaşça yukarı kalktı, uzun kirpikleri, tıpkı kirpikleri gibi açık renkte olan kaşlarına kadar değiyordu. Beyazdı. Bir ölünün tenini aratmayacak kadar beyazdı. Dudakları bir anlığına yukarı kıvrılır gibi oldu.

Bir ölü tenli, ölürse şeffaf mı olurdu?

Uçurumun eteklerine vuran dalgalara baktı. Dalgalar o kadar yüksek ve kızgındı ki, şimdi kendini buradan aşağı bıraksa, dalgalar onu yutabilirdi. Denizin kalbine gömülür, cesedi şeffaf bir renk alırdı... Uzun, temiz, altındaki etin bile pespembe göründüğü şeffaf tırnaklarını avuçlarının içine batırdı. Rüzgâr, elbisesinin beyaz tülünü yukarı doğru uçuşturuyordu.

Aslında her şey açıyla alakalıydı. Tek bir yanlış, onu denize değil, taşların içine gömebilirdi. Oysa o, denizi istiyordu. Sertçe yutkundu. Artık bu acıya katlanamıyordu. Göğsünün içinde büyüyen karadelik, onunla ilgili her şeyi yutmaya başladığında, geriye bıraktığı tek bir şeyi yutmaması için artık kendini yok etmesi gerektiğini biliyordu.

Göğsündeki karadeliğin, her şeyden bihaber olan küçük oğlunu yutmasından ölesiye korkuyordu.

"Ben adımın hakkını verip senin ışığın olamadım," dedi, sesi narindi. Genç bir kadına göre çocuksu bile denilebilirdi. Sarı, küllü bir tona yakın olan açık renk saçları rüzgâra eşlik ederek uçuştu. Hava bozuyordu. Ruhu çoktan bozulmuş, kalbi de bozulmak için an kolluyordu. Henüz bozulmamış kalbinin sesini kesmesi gerekti. Kötü biri olmaktan öyle çok korkuyordu ki...

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin