5.Bölüm - Küçük şey ‧✕‧

Start from the beginning
                                    

Neden kendimi kocası ve tatlı küçük kızına bakan bir kadın gibi hissediyordum?

O kadar dalmıştım ki Sky'ın bana bağırışını son anda fark ettim. "Koş Muna! Koş!" Koşmaya başlamıştık. Neler olduğunu anlayamamıştım. "Neler oluyor?" Kısa bir süre arkasına baktı. Sonra koşmaya devam ettik. "Peşimizdeler." Arkama baktığımda peşimizde koşan yüzleri görünmeyen birkaç adam gördüm. Belki de kadınlardı bilemiyorum. Yüzlerini göremiyordum. Koşmaya devam ettikçe midemden kalbime sıvışan solucanlar nefesimi kesiyordu. Sanki koşmamı istemiyorlardı. Ama onları dinlemedim çünkü ben asla pes etmezdim. Ne kadar yol kat ettik bilmiyorum ama gözlerim kararmaya başlamıştı. Rüzgar boğazımı kesen bir bıçak misali boynuma ve oradan yüzüme vuruyordu. Bu soğuk neydi? Bu titreme nereden gelmişti? Daha, demin gülüşmüyor muyduk? Nerden geldi bu melankoli? Nerden geldi bu düşmanlar?

Yine de yılmadım koşmaya devam ettim. Bir ara takıldım ve yüzüm ormanın yeşil ama fazlasıyla koyu yeşil çimenlerini öptü. Dudağım acımıştı. Ve sanırım burnum kırılmıştı. Sky ise önden Eleanor ile gidiyordu. Eleanor şaşkına dönmüş bir şekilde bakıyordu etrafa. Benim düştüğümü fark edince hemen yanıma geldiler. Sky Elly'i kucağından indirdi ve beni ayağa kaldırmaya çalıştı. "Hadi Muna! Az kaldı!" Arkadan gelen seslerle hızlı hareket ettim ve ayağa kalktım. Göl buradan gözüküyordu. Fakat Bacağımı yaraladığım için koşmam imkansızdı. Elly'e eğildim. Onu göle çevirdim. "Koş ve suya atla. Hızlı ol. Suyun içine dal. Tereddüt etme." Tereddüt yüzünden belli oluyordu korkusu da. "Dediğimi yap Eleanor. Hadi!" Arkada adamlar belirince ona döndüm ve bağırdım. "Koş! Elly koş!"

Elly arkasına bakmadan koşmaya başladı. Fakat ayaklarının titrediğini buradan fark edebiliyordum.

Hızlıydı. Hızlı olmaya çalışıyordu. "Koş!" Sesim çatlamıştı. Yanağımdan akan bir yaşı elimin tersiyle sildim. Sky suratıma baktı. "Hadi!" Arkama baktım. Ben tereddüt ederken birden Sky beni kucağına aldı. Zar zor boynuna tutundum. Ne olup bittiğini anlamadığım bir sırada bana bağırdı. "Hadi atla Muna!" Ne zaman? Ne ara gelmiştik gölün kenarına? Bilemiyordum. Zaman kavramı tamamen uçmuştu kafamdan.

Ne olup bittiğini anlamadığım bir süre de kendimi boşluğa bıraktım. Boşluktu. Siyah ve boş.

Ağzıma kaçan tuzlu su boğazımı yakıyordu. Konuşmaya çalışıyor, yardım istiyordum. Ama kimse duymuyordu. Duymayacaktı. Ben yalnız doğmuştum ve yalnız ölecektim. Hareket etmeye çalıştıkça su beni içine çekti. Kurtulmaya çalışmak saçmalıktı. Her hareketim de daha da batıyordum. O an gölü hayatım olarak betimlemek yanlış olmazdı.

Etrafımda debelendikçe su daha da güçleniyordu ve beni içine çekiyordu. Kurtulmanın imkansız olduğunu fark ettiğimde kendimi bıraktım ruhumu da. Vücudum su dolmuştu. Üzerime bulaşan kanlar şimdi yoktu. Tertemiz gözüküyordum. Fakat hala siyah ve karanlıktım. İçim karanlıktı. Vücudum ve gözlerim de ona eşlik ediyordu. Benden asla bir melek olmazdı. Olsa olsa şeytanın küçük yeteneksiz çırağı.

Şu an neden bu kadar depresiftim? Çünkü duymak istemediğim fakat bildiğim şeyleri duymuştum. Hem de yüzüme çarpılmıştı. Sonra da canım pahasına savaşmıştım. Eğlencenin bir gün biteceğini biliyordum. Artık sonuna geldiğimi hissettim. Nefes almıyordum ya da bana öyle geliyordu. Her yer kararmaya başlamıştı.

"Muna!" Kulağıma dolan boğuk sesi çıkaramıyordum. Göğsüme oturan bir şey vardı. Nefes alamıyordum. "Muna!" Ses netleştiğinde kendime geldim ve göz kapaklarımı araladım. Kendime gelmemle su kusmam bir oldu.

Gölün tadı neden tuzluydu?

Sky sırtımı sıvazladı. Her yerim sırılsıklamdı. Sky da benden farklı sayılmazdı. Islak saçları önüne geliyordu. Mavi gözleri parlıyordu. Biraz daha su kustuktan sonra derin bir nefes aldım. Kafamı geriye yasladım. Her masalın sonu güzel biterdi değil mi? Bu neden berbattı? Biz bir masal olmalıydık. Mutlu olmalıydık. Yanağımdan akan yaşı umursamayarak elimin tersiyle sildim. "İyi misin?" Kafamı salladım. İyi değildim. Hem de hiç. En yakın arkadaşımı kaybetmiş, Nairalarla savaşmış ve duymak istemediğim gerçekleri duymuştum. Gözlerine baktım. Burnumu çektim. "Neden böyle oldu?"

"Yöntemin yanlıştı. Çok debelendin. Su çıkmana izin vermedi. Bu yü..." Sözünü kestim. "Neden mutsuz döndük?"

Yüzü düştü. Sağ eliyle çenemi kavradı. Başparmağıyla yanağımı okşadı. "Üzülme. Ben buradayım. Ve hiçbir yere gitmeye niyetim yok." Gözlerimi kıstım. "Pek inandırıcı gelmedi." Birden dudaklarıma yapışınca kalakaldım. Ben ona takılmayı düşünmüştüm. Eskisi gibi. Birbirimizle dalga geçecektik. Eğlenceli olacaktı. Yumuşak dudakları dudaklarıma hükmediyordu. Ayrılırken küçük bir öpücük bıraktı alt dudağıma. Yumuşacıktı. Hep neden bunu yapıyordu? Hastalık gibi bir şeydi. Bir daha istiyordum. Tüy gibiydi dokunuşu. Farkında olmadan dudağımın yukarı doğru kıvrıldığını hissettim Sky'ın bakışları sayesinde. "Ve seni mutlu edebiliyorum." Bir dudaklarıma bir bana bakıyordu. Hem korkutucu hem de içine çekici.

Dudağını ısırdı. Sıcak basmaya başladığında ayağa kalktım. "Hadi gidelim." Sırılsıklamdık. Arkama baktım. "Gelmezler değil mi?" "Hayır. Göle atladığımızı görmediler." Kafamı salladım ve Sky'ın kolunun altına girdim.

"En kötü ihtimal uçurumdan atladığımızı düşünürler."

"Umarım."

Kalbim acıyordu. Güzel bir günün sonu böyle bitmemeliydi. Nairayı görmüş ve ona aşık olmuştum. Masallardaki gibiydi. İnsanların masalları... Dünya gibi üç renkten(mavi, yeşil, kahverengi) değil birçok renkten oluşuyordu Naira. Olağanüstü varlıkları vardı. Mesela tek boynuzlu atlar. Ormanda karşılaşmıştık. Gözleri Nairalar gibi masmaviydi. Mor ağaçlar vardı. Kanatlı yaratıkların da renkli halleri mevcuttu. Gizliden Nairaları da izlemiştik. Harikulade gözüküyorlardı. Renk renk kanatlar ve uçan insanlar. Hiç benim ya da Sky gibi değillerdi. Rengarenk kıyafetleri, özenli saçları vardı. Eski insanları andırıyorlardı. Elbiseleri, hayatları...

Teknolojik hiçbir şey yoktu. İnsana ait hiçbir şey... İnsanın yarattığı hiçbir şey...

Saklanarak birçok şekilde eğlenmiştik. Sky da benim gibi deliydi. Düşünmeden yapar ve tadını çıkarırdı. Belki benden biraz daha deliydi. Ama iyiydi. Bana değer verdiğini hissedebiliyordum. Gözlerinin içine baktım ve gülümsedim. Sonra elimi tuttu. Tam ormanın içine dalacaktık ki aklıma unuttuğum bir şey geldi. Küçük bir şey.

Sonra arkamızdan tiz bir ses duyuldu. "Hey! Beni unuttunuz!" Gülümseyerek arkama döndüm. Ben bu küçük şeyi nasıl unutabilirdim?

NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K Serisi 2.kitap|Where stories live. Discover now