2.Bölüm - Yağmurla gelen aşk ‧✕‧

En başından başla
                                    

Kötü şeyleri unutturabilir miydi?

Onu sevmeliydim. Başka şansım yoktu. Benim ilacım o olmalıydı. Dustin değil. Çünkü Dustin beni asla sevmezdi. Bu gözle bakmazdı. Gözlerimi kapattım. Kapatmamla dudağımda bir ağırlık hissetmem bir oldu. Yanağımdan bir damla indi ve temiz toprağı biraz daha kirletti. Kendimi sokağa çıkmış hayat kadınları gibi hissediyordum. Dustin kalbimde öyle bir yer etmişti ki başka erkeğe dokunmak bana kötü bir şey yapmak gibi geliyordu. Ki aramızda bir şey bile yoktu. Küçük yumuşak öpücüğünden sonra uzaklaştı ve yanağımı okşadı. Gözlerimi açtım. Gülümsüyordu. Gülümsedim. Ama içim hala yanıyordu. İçimdeki ateşi söndürememişti.

Ayağa kalktı ve elimden tuttu. Beni de yanına çekti. "Hadi şimdi anneni bulalım." Kafamı salladım. Daha da ormanın derinliklerine gittik. "Şanslısın." Kafamda soru işaretleriyle ona döndüm. "Mezarlıklar her zaman korunur. Fakat burası kaçaklar ve suçluların mezarlığı olduğu için kimse buraya adımını atmaz." Etrafta göz gezdirdim. Gerçekten terkedilmiş gibi duruyordu. Havasında bile hüzün vardı. "Mutlu mu olmalıyım?"

"Onu demek istemedim Muna. Ne demek istediğimi anladın." Derin bir nefes aldım. "Evet. Haklısın. Özür dilerim. Biraz kötüyüm de." Beni kolunun altına aldı ve kendine çekti. "Önemli değil bebeğim." Evet, kesinlikle bu kelimeye alışmam zor olacaktı.

Taşlardan birinde annemin adını görünce Sky'ın kollarından kurtuldum ve o tarafa koştum. Hemen taşın dibine oturdum.

"Marrine Geegan"

Önünde oturdum. Sky da hemen dibime oturdu. "Adı doğru ama soyadını Doherty diye düşünmüştüm." "Annenle baban burada evlenmişler miydi?" Biraz düşündüm. "Babam hiç bahsetmemişti." "O zaman annendir. Eğer gerçek soyadı 'Geegan' sa." Kafamı kaşıdım. Taşın üzerini temizledim. Fazlasıyla toz kaplıydı. Hemen sağ tarafta bir şey fark edince daha da iyice sildim. Ellerim tozla kaplanmıştı. Gözlerimi kıstım. Kolyemi çektim ve elime aldım. Taştaki izin yanına tuttum. Neredeyse aynısıydı. Sky'a baktım. O da benim kadar şaşkın gözüküyordu. Tekrar ize döndüm. "Bunu kim çizmiş olabilir ki?" Daha doğrusu kazımış. "Bilmiyorum ama sanırım sana yardımcı olmaya çalışıyor." Annem mezardan kalkıp yapamayacağına göre biri yapmış olmalıydı.

Kafamı kaşıdım. Kim bana yardımcı olmaya çalışırdı ki?

Sky'a döndüm. "Biraz uzaklaşabilir misin?" Hemen ayaklandı. Önüne gelen saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Tamam, ama çok uzaklaşmayacağım. Bağırınca duyabileceğim uzaklık." Gözlerimi devirdim. "Kendimi koruyabilirim." Gülümsedi. Kısa bir süre sonra da uzağımdaki bir ağacın altında oturmaya başladı. Anneme döndüm. Toprağının üzerindeki otları yoldum. Her yerim toprak olmuştu. Ama değerdi. Onu bir kez olsun görmeyi çok isterdim. Nasıl gözüktüğünü merak ediyordum.

Taşını biraz daha sildim. Toprağını düzelttim. Yanaklarımdan yavaş yavaş ıslaklıklar inmeye başlamıştı. Ayağa kalktım ve hemen yol kenarındaki güzel çiçeklerden iki tane kopardım. Annemin yanına çöktüm yine. Çiçekleri hemen üzerine, toprağa gömdüm. Yanaklarımı sildim. "Ne konuşacağımı bile bilmiyorum. Belki duyuyorsundur onu da bilmiyorum. Neden doğdum onu da bilmiyorum. Neden anormalim onu hiç bilmiyorum." Burnumu çektim. Ardından kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım. Arada konuşmaya çalıştım fakat konuştuklarım ağlamaktan anlaşılmıyordu bile.

"Sana bir kere olsun sarılmak isterdim. Kokunu koklamak." Yanağımı sildim. "Onları bırak bir kere olsun yüzünü görmek isterdim." Tekrar yanağımı sildim. Toprağını okşadım. "Yalanlarla yaşamak istemiyorum. Neden böyleyim? Neden bütün Nairalardan farklıyım? Cevaplar arıyorum. Ama hep ayağımı kesiyorlar anne. Ne olur bana yardım et. Ne olur yanımda ol." Kolyemin parladığını fark etmemiştim bile. Yanaklarımı silerek Sky'ın yanına geldim. Geldiğim gibi ayağa kalktı. "Daha iyi misin?" Gözlerimi diktim. "Tamam, sorulacak soru değildi."

Ormanda yürümeye devam ettik.

"Peki, şimdi ne yapacağız?" "Sana güzel bir doğum günü yaşatmak istedim şu olanlara bak." Önüne geçtim. Gülümsedim. "Yalan söylemeyeceğim bu yaşadığım en güzel doğum günü değildi. Fakat aldığım hediyeler fazlasıyla güzeldi. Annemin mezarını görebildim sonunda. Eğer sen getirmeseydin bunu yaşayamazdım. Ve artı olarak Naira'yı gördüm. Genelde ormanlarını ama olsun bu kadarını gördüm sonuçta. Teşekkür ederim." Ellerimi tuttu. Yaklaştı. Nefesini hissedebiliyordum burnumda.

"Beni öpmeni istiyorum." Gözleri emir verircesine parlıyordu. Sanki yapmasam kötülük yapacakmışım gibi hissediyordum. Gözlerimi kıstım. "Ne?" "Doğru duydun. Seni hep ben öpüyorum. Artık bir ilişkimiz var değil mi?" Boğazıma bir şey takıldı. Varsa bunu benim mi söylemem gerekiyordu?

"Var mı?"

"Yok mu?" Tanrım. Çok tatlı gözüküyordu. Gülümsememi saklayamadım. Dudağı kıvrıldı. Gamzesi ortaya çıktı. Boyu fazlasıyla uzundu. Eğilmeye de niyeti yok gibi gözüküyordu. Yutkundum. Hızlıca ayaklarına çıktım ve dudaklarına uzandım. O sırada hava fazlasıyla açıldı. Bulutlar sarı rengine dönüştü. Dudaklarına yapıştım. Birden ıslandığımı hissedince yağmurun başladığını fark ettim. Skydan uzaklaşırken gözlerimi araladığımda yağmur bastırmıştı. İkimiz de sırılsıklam olmuştuk. Daha fazla uzaklaşamadan Sky tekrar dudaklarıma yapıştı. Bu sefer dudaklarımı umursamadan dudaklarını olabildiğince sert bastırmıştı.

Kendimi neredeyse yerde buluyordum fakat Sky elleriyle sırtıma destek olmuştu Tanrıya şükür.

Bana doğru eğilmişti. Bir eli yanağımda bir eli sırtımdaydı. Dudakları dehşet verici bir şekilde dudaklarımı sömürüyordu. Karşımda milkshake'e hasret bir Muna var gibi hissediyordum. Karşılık vermeye çalıştım fakat dudakları buna izin vermiyordu. Nefes almak için elimi göğsüne koydum ve itmeye çalıştım. Gücüm yetmese de ne demek istediğimi anlamıştı ve geri çekildi. Fakat gözleri hala gözlerimdeydi. Göğüslerimiz bir ritim tutmuştu. Aşağı yukarı inip çıkıyorlardı. Nefessiz kalmıştım ve sıcaktan vücudumdan dumanlar havaya yükseliyordu.

Hızlı hızlı nefes alıp veriyorduk. Alamadığımız nefesleri alıyorduk. Kollarıyla beni kavradı. "Var mıymış?" Nefes nefese, "Varmış sanki," diyebildim. Dudağı kıvrıldı. Sonra gökyüzüne baktı. Sular acımadan üzerimize yağıyordu. Buhar çıkaran tencereler gibiydik. İki elim de masumca koyulmuş gibi yan yana göğsünün üzerindeydi. Onunla beraber ben de gökyüzüne baktım. Bulutlar fazlasıyla açık renkliydi. "İnanılmazsın," diyerek bana döndü. Tek kaşımı kaldırdım. "Hı?" Hafifçe dudaklarımı öptü. Fakat çok uzaklaşmadı. "Buraya genelde yağmur yağmaz. Hatta hiç." Gözlerimi irileştirdim.

"Gerçekten mi? Peki bu kötü bir şey mi?" Güldü. Kafasını sağa sola salladı. Dudağını yaladı. "Nairalar yağmuru mucize olarak görürler. O kadar imkansızdır ki yağması." Tekrar yağmura baktım. Tanrım... Ruhumu dinlendiriyordu. "Şimdi herkes evlerinden çıkmıştır." Gülümsedim. Yağmur sanki ruhumu temizleyen bir duş gibiydi. Burada asla ama asla güneş doğmaz. Çünkü burası güneşin ta kendisidir. Nasıl doğsun ki?

Sky'a döndüm. Gözleri sevinçten parlıyordu. Gözlerime baktı. Sanki zaman durmuştu aramızda. Gözlerindeki acıyı hissettiğim an fark ettim karnındaki oku. "Sky?" Yağmur durmuş yerini eski bulutlara bırakmıştı. Karnına baktım sonra ona. Kolları gevşedi. Ağzından kanlar akmaya başladı. "Sky!" Düşmemesi için belinden kavradım fakat bir işe yaramadı. Yere yığıldık. Sırtını yere değdirmemeye çalıştım. "Sky!" Yanaklarım ıslandı. Kafamı kaldırdığımda siyah garip giyinimli adamlar geliyordu. Sky'ın gözleri kapanmaya başladı.

"Hayır. Hayır."

"Sky!"

NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K Serisi 2.kitap|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin