MAVİYE YOLCULUK

100K 3.2K 972
                                    


Üzerimi değiştirip odamdaki koltuğa attım kendimi. Hiç bir şey yapmamıştım ama sanki yük taşımış gibi yorgunluk vardı vücudumda. Resmen bölünmüş durumdaydım. Ne yapmam lazım ne yapacağım bilmiyordum. Hayatımın bu en karmaşık döneminden bir an önce kurtulmak istiyordum. Ayaklarımı üst üste atmış sallıyordum. Son zamanlar tırnak yemeye başlamıştım. Kabullenmek istemiyordum ama sanırım psikolojik destek almalıydım. Çıkmaza sürükleniyordum. Çok kısa bir zamanda çok fazla olaylar yaşamıştım...

 Çalan telefonumla gözlerim çantama takıldı, ağır ağır yerimden kalkıp çantamın içinde ısrarla çalan telefonumu açtım.

"Geldin mi Burak?"

"Evet, hadi çık dışarı"

"Tamam geliyorum hemen"

Dışarı çıkıp Burak'ın arabasının kapısını açtım. Soğuk havadan sıcak havaya geçiş yaşamıştım. Arabanın içinde resmen parfüm şişesi kırılmış gibiydi. Emniyet kemerimi takıp "Bu ne koku böyle "

"Ne oldu güzel değil mi" Arabayı çalıştırmış konuşurken bana bakıyordu arada bir.

"Yani güzel tabiki ama bu kadar çok sıkmana gerek yoktu"

Cevap vermedi gülümseyerek devam etti yağmurdan ıslanmış yoluna. Işıklardan geçince normalde düz devam etmemiz gerekirken Burak direksiyonu sağa kırdı.

"Yanlış girdin " diye telaşla yana döndüm.

"Hayır doğru yoldayız"

"Ne doğru yolu düz gitmen lazımdı"

"Biliyorum"

"Neden döndün o zaman"

"Şirkete gitmiyoruz çünkü"

"Neden"

Ne yapmaya çalıştığını anlıyor gibiydim. Muhtemelen şirkete gitmemi istemiyordu bu nedenle de beni gezdirecekti.

"Bekle biraz az kaldı gidince göreceksin zaten"

Meraktan kasılan sırtımı tekrar koltuğa yasladım. Neyse deyip yolu izlemeye başladım. Burak ara ara benimle konuşmaya çalışsa da istediği cevapları alamayınca çok fazla oralı olmadı...

Dar bir sokağa arabayı park ettikten sonra başıyla eski bir binanın giriş katını gösterip "Geldik işte" dedi.

Binanın dışı taşlarla kaplı eski tarihi andırırken içerisi günümüze göre harika bir şekilde dizayn edilmişti.

"Hadi gel" deyip o önden giderken ben de arkasından içeri girdim. Burak kalabalık bir masaya yöneldi. Kim olduklarını anlamak uzun sürmemişti. Hepsi liseden arkadaşlarımdı. Çok fazla aralarına katılmazdım. Kendi halimdeydim lisedeyken. Bir kaç adım vardı aramızda Burak masaya yaklaştıktan sonra herkes güler yüzle bana bakıp el salladılar. İlk kez bu kadar sevgi dolu görüyordum onları. Belki de benim hatam. Hani insan görmek istediğini görür ya ben de hepsini kasıntı olarak görüyordum. Demek ki sıkıntı bendeymiş.

Kızlarla tek tek sarılıp selamlaştık. Burak'ın yan masadan çektiği sandalyeye oturup gülümsedim.

"E Duru nasılsın başın sağ olsun duyunca çok üzüldüm. İstanbul nasıldı anlat bakalım" geçen sene saçları kısacık olan Filiz şimdi kaynak yaktırdığı siyah saçlarını geriye atarak bakmıştı yüzüme. Herkes cevap vermemi bekliyordu. Kısa bir süre masadaki herkesi süzüp " Teşekkür ederim. Güzeldi" dedim kısık bir sesle. Masadaki herkes başın sağ olsun deyince yalnız olmadığımı gördüm.

AŞKIN MAVİ TONU (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin