21. BÖLÜM: ISLAK KELEBEK

Start from the beginning
                                    

Karan çözülmesi zor bir düğüm, gerçekten birçok yerinde hatası olan bir matematik problemiydi. Buna rağmen bana verdiği ipuçlarının beni sonuca götüreceğinden emindim. En azından emin olmak istiyordum. Kalbimin atışlarını avuç içlerimde hissediyordum, acaba o da hissediyor muydu? Sanki avucumun içindeki ince deriyi yırtacak ve onun avucunun içine girip, göğsüne doğru yola çıkacaktı arsız kalbim.

Adımları tamamen yavaşladı, tıpkı bir bıçak gibi kesilirken, ben de ona uyarak durmak zorunda kaldım. Karanlık sokakta yükselen nefes seslerime bir de yağmurun boş kaldırım taşlarına düşerken çıkardığı tatlı şakırtı eşlik ediyordu.

Karan bana doğru dönerken elimi bırakmadı. Bir an gözlerimi kaçırmak, onun olmadığı bir yöne bakmak istedim ama gözlerim iflah olmaz bir kararlılıkla Karan'ın kıyamet rengi gözlerini yakalayıp odak noktasına aldı.

Sokak lambaları geride kaldığı için yüzü şu an karanlıkta seçilmeyecek kadar gölgelenmişti, görebildiğim tek şey yüzünün belirgin hatları ve siyahlığına rağmen parlayan gözleriydi.

Bana doğru bir adım attığında artık aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı. Kabanımın cebine sıkıştırdığım bereyi çıkarırken, diğer eli hâlâ avucumun içindeydi. Ona şaşkın gözlerle bakıyordum, kabanımın geniş cebinden çıkardığı beremi ıslak saçlarıma geçirdi ve aşağı doğru çekti. Küçük yüzüm bereyi aşağı çekmesiyle tamamen kapandı. Karan güler gibi bir ses çıkardı. Bereyi geriye doğru itip yüzümü açtı, kafamdaki bereyi sabitledi.

"Üşüteceksin," diye mırıldandı kısık bir sesle.

"Sen de üşüteceksin," diye fısıldadım. Bir an için dudaklarımın sızladığını düşündüm, ardından sızı yerini yanma hissine bıraktı.

"Bana bir şey olmaz."

Kaşlarımı çattım, kendini robot falan mı sanıyordu bu adam?

Robot bile su alınca bozulurdu hem.

"Çatma şu kaşlarını," diye mırıldandı tekrar fısıltı hissi uyandıran, siyah meleğin eşsiz kanat çırpışıyla bağdaşmış sesiyle gecenin karanlığına savaş açarken.

Kısa bir sessizlik yaşandı.

"Seni eve bırakayım." Duraksadı. "Araba geride kaldı biraz."

"Yürümek istiyorum," dedim yutkunarak.

Gözlerim karanlık bir gölgeyi andıran yüzünde dolaşıyordu, bakışlarımı fark ettiğine yemin edebilirdim. Parlak gözlerinin keskin harelerinin de benim yüzümü incelediğini hissedebiliyordum. Cevap vermedi, bunun yerine elimi bırakmadan beni yavaşça öne doğru çekti ve bana tekrar sırtını dönerken bir an kendimi bomboş hissettim. Bu görüntü çok yabancı olduğum bir hissin göğsüme yayılmasına neden olmuştu.

Üstelik yabancı olduğu kadar tanıdıktı da bu görüntü.

Hiçbir şey olmamış gibi davranmazdı değil mi?

Kabul edilmiştim, öyle değil mi?

Sessizlik büyüdü, sessizlik büyüdükçe ruhuma sıçrayan kanın kokusunu daha net bir şekilde solumaya başlamıştım. Evin olduğu sokağa gelene dek parmaklarımız birbirinden ayrılmadı.

Ayrılmayan parmaklarımızın bize yatırdığı tek şey, kulağı sağır edecek cinsten bir sessizlikti. Sokak lambasının fersiz, bir o kadar da kasvetli olan ışığı karanlığı yarıp geçtiğinde, isteksiz bir şekilde omuzlarım düştü. Karan'ın adımları yavaşladı. Ev görüş alanımıza girmişti.

ASİ ÇAKILTAŞIWhere stories live. Discover now