Telefonu kapatıp her zamankinden daha hızlı bir şekilde yatağa attım ve normalde umursamayacağım patırtı yüzünden odamdan çıktım. Sonuçta ben artık bu pansiyonun bir çalışanıydım ve sorunlarla ilgilenmem gerekiyordu.

Dışarı çıkar çıkmaz yarı çıplak bir kıza tokat atmaya hazırlanan 50 yaşlarında bir adam görmüştüm. Daha ne olduğunu anlamadan sıkı bir tokat geçirmişti genç kıza.
Pansiyon fazla dolu olmadığı için adam ve kız yalnızdı, dolayısıyla adam hiç acımadan vuruyordu genç kıza.
"Hey!" diye bağırınca, ikiside bana dönmüştü.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sorup ikilinin üstüne yürürken, adam kızı çoktan bırakıp bana dönmüştü.
"Sana ne lan!" dedi, sağ eliyle 'Ne istiyorsun?' der gibi hareket çekerken.
"Kadına şiddet uygulanmayacağını öğretmediler mi sana?"
Böyle bir adamla bu şekilde konuşmak ne kadar mantıklıydı, tartışılır ama hemen üstüne yürüyüp yumruk atmakta çözüm değildi.
"Sanane piç! İnsana insan gibi davranırız. Fahişelere ise anladıkları dilden!" dedi, sanki kendisi insanmış gibi. Kendinden o kadar emin konuşuyordu ki, sanki insanları o yaratmıştı ve kime nasıl davranılması gerektiğini en iyi o biliyordu.
"Efendim?" diye sordum. Söylediklerini üstüme alınmıştım.
"Ne efendimi, ne! Siktir git. İşine bak."
Bu atarlı dayı sinirlerimi bozmaya çoktan başlamıştı. Bir kadını dövdüğü yetmezmiş gibi gösterdiği şiddeti meşru göstermeye çalışıyordu ve üstüne bana küfür ediyordu.
"Bana baksana sen. Bu kızı hemen bırakıyorsun ve buradan kayboluyorsun."
"Yoksa?"
"Yoksa buradan sürünerek çıkmak zorunda kalacaksın." dedim.
"Görelim marifetlerini. Buyur." dedi ve iki elini yana açarak güldü. Onu dövmem için yalvarıyordu resmen. 50 yaşını çoktan aşmıştı ama yirmilik delikanlı gibi güveniyordu kendine. Ben bile kendime bu kadar güvenmezken, buna ne olduğunu anlayamamıştım.
Cümlesini duyduktan sonra tek bir saniye bile tereddüt etmeden üstüne yürüdüm ve aramızda bir kaç santimetre kalana dek durmadım.
"Gidiyor musun, döveyimmi?" diye sordum ve hafif gülümsedim. Aslında içler acısı olan durum şu an fazlasıyla komiğime gidiyordu.
"Hadi, orospu çocuğu." der demez yumruğumu tam burnunun üstüne geçirmiştim.
Evet, bazen yumruk atmak çözüm olabiliyordu!
Vurur vurmaz sendeleyen adama birde sol yumruğumu geçirdiğimde yere düşmüştü. İçimde onu aşırı büyük bir dövme isteği olsa bile kendime sahip çıkmayı biliyordum. Pansiyonun ortasında bu olayı daha fazla büyütüp, zaten az olan müşterileri de kaçırmak istemiyordum.
"Dayı, sen neyine güvendin de böyle atar yaptın, anlamadım?" diyerek güldüm. Beni güldürebilmişti. Gecenin bir yarısında eğlence çıkmıştı bana.

"Piç!" diye bağırıp ayağa kalktı ve üstüme gelmeye başladı.
"Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. E buyur o zaman." dedim ve kaldırdığı yumruğunu sol elimle yakalayıp, dizimle karnına vurdum.
Hâlâ kendine güvenmesi ve beni dövebileceğini düşünmesi takdire şayandı.
Aslında iyi bile gelmişti bu olay bana. İçimde biriken öfke ve siniri azda olsa atabilmiştim.

"Şimdi gidiyor musun, döve döve mi çıkarayım?"
"Seninle işim bitmedi piç kurusu! Kahraman ayaklarına bu orospuyu bedavaya götüreceksin, değilmi? Sen görecen lan!" diye bağırıyordu hâlâ, şu an dik bile yürüyememesine rağmen.
Tehditlerinden korkmuyordum. Hem de hiç. Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı ama korktuğum şey benim yüzümden Salim abiye bir şey olmasıydı!

Adam çoktan gözden kaybolduğunda yaşından fazlasıyla genç olduğu anlaşılan kadın, daha doğrusu kız kapının eşiğinde duruyordu.
"İyi misin?" Ben üstüne yürürken, o ürkek ürkek yerinde sayıyordu.
"Değilim." Sesi o kadar sessiz çıkmıştı ki, cevabı bana mıydı, yoksa kendi kendine mi konuşmuştu, belli değildi. Altına giydiği ve dizine bile varmayan kısa eteği üstünde az da olsa normal duran tek kıyafet parçasıydı.
Altında ki çorabının çeşitli yerleri yırtılmıştı.
Okul üniformasının bir parçası olduğunu düşündüğüm gömleği bir kaç bez parçasından ibaretti artık. O kadar yırtılmıştı ki altına giydiği sütyeni bile belli oluyordu.
Yani, okul üniforması olduğunu zar zor anladığım kıyafet artık kıyafet olmaktan çıkmıştı!
"Sen şey misin?" diye sorabildim sadece. Ne deseydim? Orospu? Fahişe? Diyemezdim tabii ki. Hele de bu işi yapmak istiyormuş gibi görünmeyen bir kıza hiç diyemezdim.
"Değilim." dediğinde inanmakta güçlük çekmiştim. Sırf yüzüne bakan biri bile bu kızın kendini sattığına iddiaya girebilirdi! Makyajı o kadar abartılıydı ki. Kırmızı ruj, bolca allık ve isimlerini bile bilmediğim ve muhtemelen hayatım boyunca öğrenemeyeceğim kadar malzeme vardı yüzünde. Sanki birileri tüm bu boyaları karıştırmış, bir kutuya dökmüş, sonra da kızı kutuya atmıştı.

Satılık erkekWhere stories live. Discover now