《39》'KAMELYA'

Start from the beginning
                                    

Salona ulaşmamı sağlayacak merdivenlerin son basamağındaydım. Orayı da tamamladığımda aceleyle kapıya ulaştım. Kulba elimi attığım an susan zil tekrar yankılanmış, açtığım kapıyla karşımda bu eylemi gerçekleştiren kişiyi görmüştüm.

Taha'ydı. Açılan kapıyla yüzünde mahçup bir ifade belirmiş, eli havada kalmıştı. Göz göze geldiğimizde havadaki elini yumruk yaparak yanına indirdi. Gerginlikten dudaklarını dişliyordu. Başını yere eğdiği an arkasında bir başkasının da olduğunu gördüm. Duru, bu kişi Duru'ydu.

"Acil gelmem gerekti. Soykan'ın da az sesle uyanmayacağını bildiğimden arda arda bas-"

"Senin ben ızdırabını lan, bu saatte ne yapıyorsun burada?" Taha'nın sözlerini yarıda bırakan Soykan olmuştu. Arkadan gelen sesi, bakmama fırsat vermeden yanımda sonlanmıştı. Soykan belimden tutarak yana çekilmemi sağlamış, yanımdaki yerini almıştı. Eli hâlâ aynı yerdeydi.

"Abi, Aras 25'de biliyorsun. Duru'da korkmuş. Aras'ı arayınca biz gittik Yağmur'la yanına. Uzun süre oturduk, uyumadık zaten ama benim de oraya gitmem gerekiyor. Yağmur'un da dersi var. Yalnız bırakamadım. Buraya getirdim." Taha konuşmaya başladığında Duru yanına geçmişti, ben de buradayım, der gibi. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Sevimli duruyordu ancak onun hakkında öğendiklerim pek de öyle değildi.

"Geç bakalım Duru." Soykan'ın sesini duyduğunda daha da keyiflenen Duru, Soykan'ın sözleri üzerine yanımızdan sıyrılmış ve içeri geçmişti. En son yalnız kaldığımızda olan olay yüzünden peşinden gitmek yerine burada durmak istiyordum. Taha, Aras'ın 25. Bölge'de olduğunu söylüyordu. Sebebi ise peşimize düşen adamlardı. Soykan'ın kan donduran emri aklıma geldiğinde Taha'ya hitaben konuştum.

"O adamlara ne oldu?" Taha'nın yüzü anında bana dönmüştü. Soykan ise belimdeki elini çekerek beni kendine yaklaştırmıştı. "Korkma. Sıcağı hissettiler ama yanmadılar. Bakma sen yanındakinin esip gürlediğine. Yaşamanın daha büyük ceza olduğunu bilir, yaşamını zorlaştırmak için elinden geleni yapar. Yakmadık yani diri diri. Benzini döküp çakmağı çakmış olabilirler ama hayattalar. Ve gayet sağlamlar. Sahipleri gelip alsın diye meydana bıraktı bizimkiler. Ne kadar bileğin sağlam olursa olsun, çomak sokanın çomağı kırılır. Bu meydan okuma." Taha'nın sözleri bunlardı. Yüzümün nasıl bir halde olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu.

Yalnızca Taha'yı büyük bir dikkatle dinlemiştim. Şimdi ise açamadığım ağzımla öylece duruyordum. "Yollar ne durumda?" Soykan'ın sorusu üzerine başımı kaldırıp ona baktım. Hâlâ tam uyananamış gibi duruyordu. "Gece çalışmışlar. Don olmaması için önlem almışlar ama her yer yokuş. İki üç saate tekrar kuvvetli yağış bekleniyor, büyük ihtimalle yine yasak gelecek. O yüzden erken geldim biraz da." Taha'nın sözlerini başını sallayarak onayladı Soykan. Keyfi kaçmış gibi duruyordu.

"İçeri geçmeyecek misin?" Soğuk, kapının eşiğinden bile canımı yaktığında sarıp sarmalanmış Taha'ya bu soruyu yöneltmiştim. "Yok. Yollar daha da kötü olmadan gideyim ben. Zor geldim zaten. Bir şey olursa haberleşiriz. He bu arada bahsettiğim partiyi bir hafta sonraya ayarladım. Konuşuruz yine." Sorumu, sonlara yaklaştığında Soykan'a bakarak yanıtlamıştı Taha. Soykan ise kısaca haberleşiriz, dedikten sonra Taha gitmişti.

Kapanan kapının karşısında duruyordum. Soykan kapıyı kapatırken belimdeki elini çekmiş, ben de kapıyı kapatabilsin diye önünden çekilmiştim. Hâlâ daha Duru'yla baş başa kalma fikri içime sinmese bile daha fazla beklemeden ilerlemeye başlamıştım. Yalnızlığım saniyeler bile sürmemiş, Soykan'ın eli belime yerleşmişti. Eli yürümeme engel olacak şekilde beni kendine bastırdığında adımlarım yavaşlamıştı.

"Bir daha benden önce yataktan çıkma. Beni yatakta yalnız bırakma." Soykan'ın nefesi saçlarıma karışırken kulağıma fısıldamıştı bunları.

MELÂLWhere stories live. Discover now