Sesler yavaş yavaş kesilirken ve görüntüler beni çoktan terk etmişken parmak uçlarımda onun sıcak tenini hissettim. Şu an tüm duyularım boynumdaki ağırlıkta olsa bile ben, onların aksine parmak uçlarımdaydım... Bütün bu sızının arasından minik bir huzur süzülüvermişti o dokunuştan kalbime.

Sonra ağırlık yavaş yavaş kalktı boynumdan. Demek her şey böyle sona eriyordu. Böyle ölünüyordu... Bruce'un yeşil gözlerini gözümün önüne getirmeye çabalarken yoğun bir öksürük krizi boğazımın her yanını yaka yaka yükseldi ve hava, ciğerlerime can acıtıcı bir biçimde doldu. Kapattığım gözlerimi açtığımda Bruce üzerimde yoktu. Neler olduğunu anlayamadan tek dirseğimden destek alarak doğrulduğumda boğucu bir öksürük krizi beni hakimiyeti altına aldı bu kez de.

Birkaç saniye sonra öksürüğün ilk artçısı geçtiğinde devamını dizginlemeye çalışarak boştaki elimi acıyan boynuma götürdüm ve etrafa bakmak için kafamı kaldırdım. Bruce tam karşımda, gözlerinde yoğun bir öfkeyle bana bakıyordu. Kendini kontrol edemediği belliydi, kesinlikle yoğun bir ataktı onun şu an geçirdiği.

Yatak örtüsüne tutunarak biraz daha doğrulmaya çabaladım. O da bu sırada yataktan kendini iterek indi. Hala derin ve hırıltılı nefesler alıyordu. Tam oturmayı başarmıştım ki yatağın alt kısmındaki tahtadan başlık bir anda parçalara ayrıldı. Korku ve çaresizlik az evvelki baskıdan daha belirgin bir şekilde boğazımı sararken Bruce'un hiddetli bağırma sesi kulaklarımı istila etti; yatak başlığının sol tarafını tek darbede kırmıştı. Korkuyla inlememek için dudaklarımı birbirine bastırdım ama çığlığım içeride hapis kalmayı benim kadar istemiyor, her fırsatta zorluyordu.

Lord Bruce şöminenin yanındaki odun sepetini kulpundan tutup pencerelerin olduğu tarafa fırlattığında dişlerimi birbirine bastırdım ve olduğum yerde küçülüp, çaresizliğin pençelerinde yok oldum. Sepet iki pencere arasındaki duvara çarpınca içindeki odunlar odanın her yerine saçıldı. Hala öfkeli bir kaplan görünümünden zerre ödün vermemiş olan Bruce da hiç durmadan cam kenarındaki masaya yöneldi ve üzerindeki eşyaları eliyle yere tek seferde savurdu bu kez de. Buna eşlik eden tok gürlemesi ise odanın içinde alevden bir bulut gibi yayılmıştı.

Saçılan eşyaları, az önce üzerinde oldukları masa takip etti sonra. Artık birkaç saniye önceki sağlam görüntüsünden onun da eser yoktu...

Kalbim inanılmaz bir hızla atıyordu. Kanın parmak uçlarımda bile hızla aktığını hissedebiliyordum. Dağılmış odanın içindeki bu kargaşadan çok daha fazlası beynimin içindeydi şu an... Ne yapacağımı bilemeyerek sadece etrafa bakınırken Bruce delici ve kendisine ait olamayacak yabancılıktaki bakışlarını bir anda üzerime çevirdi. Bu yoğunluğun yarattığı görünmeyen duvarın yüzüme çarpıp beni sersemlettiğini hissettim o kısacık süre boyunca. Boğazımdaki acı sırtıma alevler eşliğinde sürünerek acımasız tırnaklarını var gücüyle cesaretime batırdı. Bruce sanki gelmek, beni tek darbede öldürmek ve ruhunun rahata kavuşmasını sağlamak istiyor gibiydi. İçindeki mücadele siyah ve beyazın birleştiği yerdeki o ayrım kadar keskindi.

Ama gelmedi.

Bunun yerine hemen yanında yer alan, ay ışığının tek zerresinin dahi uğramadığı, karanlıkta kalmış köşeye doğru bir adım attı. Tuttuğum nefesimi korkuyla bıraktım ama bu kesinlikle rahatlama getirmemişti. Kriz hâlâ onunlaydı ve ben hâlâ gerçek anlamda çaresizdim...

Bruce bedeninin tamamını o karanlık köşeye sürüklediğinde ben de olduğum yerde daha da dikleştim. Merak, endişe ile bir olup birkaç saniye sonra beni ayağa kaldırdı. Gözümü sadece ve sadece, bilinmezliğin kelime karşılığı gibi görünen köşeye sabitlemiştim.

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now