22. Bölüm

5.5K 405 18
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim.

🐞

Birçe, gece gözlerini açtığı vakit, kalın dikme yorganın yerde olduğunu fark etti. Kolları buz gibi olmuştu. Zati deli yatardı, şimdi birde üzerinde o kadar kalın yorgan olunca bunalıp yere atmış olmalıydı. Karadeniz'in havası her daim serin olurdu amma daha bu yorganların gün yüzüne çıkmasına vardı. Gereği yoktu, Burçak hanımdan daha ince bir yorgan istese iyi olurdu.

Birçe, camdan dışarıya bakınca havanın hâlâ karanlık olduğunu  fark etti. Cihan bey ne vakit gitmişti yanından acaba? Masalın sonunu da dinleyememişti. Merak ediyordu. Hem Cihan beyin oğullarına anlattığı masalı kendisine de anlatınca çok mutlu olmuştu Birçe. Ondan sebep masalın sonunu daha bir merak etmişti.

Boğazı kurumuştu Birçe'nin. Üşüyordu. Yerdeki yorganı kaldırıp iyice girdi içine. Büzülüp kaldı yorganın içinde. Kollarını birbirine dolayıp ısıtmaya çalıştı. Boğazı dünden daha beterdi. Yutkunurken bile zorlanıyordu. Evinde envai çeşit ilaç vardı, şimdi orada olsaydı kalkar fısfıs sıkardı boğazına. Burası ona yabancıydı. Daha odası ve yemek odası dışında adam akıllı evin diğer yerlerini bile bilmiyordu. Hasta olmayı da hiç sevmezdi zati.

Birçe, titremeye başlayınca daha çok sokuldu yorganın altına. Cihan beye şimdi hak verdi işte. Yorgan yetmiyordu. Üşümesi bir türlü geçmiyordu. Dişleri birbirine çarpınca, gözünden de bir damla yaş aktı yastığının üstüne. Başı çatlıyordu. Ne ara böyle hasta olmuştu sahi? Mısır kırarken hava az bir şey esiyordu. O vakit soğuk almıştı herhal. Bey babası geldi aklına. Burada olsaydı şimdi, koşa koşa odasına gider sokulurdu omzuna. Kendisini ısıtmasını isterdi. Naz yapardı belki biraz, saçını okşasın isterdi. Annesinin yaptığı o güzel ıhlamuru hasta olmasına rağmen keyifle içerdi. Keşke, keşke burada olsalardı da tüm bunları yapabilseydi. Hastayım baba, dedi içinden. Yine rüzgar hasta etti beni. Burada olsan ya, rüzgara niye verdin kendini diye kızsan ya bana, diye yalvardı içinden. Ne garip, yeter ki yanımda olsun, yeter ki okşasın saçlarımı kızmasına bile razıyım diyebiliyormuş insan hakikaten. Ölüme çare olunamıyormuş, ölenler geri gelemiyormuş, ölenler kızamıyormuş bir daha.

Birçe, başının ağrısı yüzünden bir türlü uykuya dalamayınca hepten sinirlendi. Tam o vakit kapısına çok sert bir şekilde vuruldu. Sıçradı yatağında. Az korku hikayesi dinlememişti oradan buradan. Sanki yorgan onu koruyabilecekmiş gibi hepten sokuldu içine. Amma, kapının ardından ince bir ses duyunca kapıya vuranın İbrahim olduğunu anladı. Donuyordu amma İbrahim için çıktı sıcak yorganın içinden. Bir çırpıda açtı kapıyı.

İbrahim karanlıkta zar zor yolunu bulup ablasının kapısına gelmeyi başarmıştı. Şimdi karşısında ablasını görünce neşeli bir çığlık atmış, ellerini sevinçle birbirine vurmuştu.

"Aba uyan!"

Birçe güldü. "He ya uyandım! Çok mu sevindin sen bakayım!"

İbrahim daha çok güldü. Birçe, kardeşini kucağına alıp odasına götürecektiki, hasta olduğu aklına geldi. Ya İbrahim'e bulaştırırsa, o vakit ne ederdi? Bu yavrunun bağışıklığı düşüktü zati. Birçe bunu göze alamadı. İbrahim'den az bir şey uzaklaşıp ne edeceğini düşündü.

Neyse, çok geçmeden Mustafa abisi çıkmıştı karşıdaki odadan. Seslere uyanmış olacak ki, gözlerini ovalıyordu. Birçe ve İbrahim'i karşılıklı görünce uykusundan sıyrılıp gülümsedi. "Abicim, ne yapıyorsunuz burada?"

FELFENAWhere stories live. Discover now