sahne yirmi bir. cilveli gülüş cesur bakış

280 33 8
                                    

🎶 Cigarettes After Sex, K

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🎶 Cigarettes After Sex, K

Son söyledikleriyle artık karnımı tekmeleyip duran kahkahayı serbest bıraktım.

"Dean hiç öyle biri değil. O gerçek bir Survivor."

Diye neredeyse yirminci dakikasına girdiğimiz Supernatural eleştirisini bitirme kararı aldım.

Klaus gülümseyerek kurabiyelerden birine uzandı.

"Rebekah bunları çok severdi." dedi ve sonrasında yüzündeki sevimli ifade yerini pişmanlığa bıraktı.

Kurabiyeyi aldığı yere geri bırakıp iç çekerek sırtını kanepeye yasladı. Sabahtan itibaren yanımdan ayrılmayıp benimle sohbet etme çabası ve Rebekah'yı hançerlediği için pişmanlık hissinin onu bırakmaması içime umut kırıntıları serpiyordu.

İçindeki iyiliği hâlâ kaybetmemiş olmasına sevinip kanepede ona doğru yaklaştım. Klaus sessizce izlediği sisli havayı bırakıp yüzünü bana çevirdiğinde dudaklarında ufacık bir tebessüm kıvrıldı.

Omzunu sıvazlamaya başlayıp derin bir nefes alırken, "Belki benimle paylaşmak istersin." diye sözlerime başladım.

Klaus gözlerini kısarken kaşları hafif aşağıya indi ve dudakları hafifçe birbirini sıkıştırdı.

Bu ifadenin bir soru içerdiğini düşünerek acele etmeden yerimde kıpırdandım.

"Rebekah konusunda." diyerek amacımı belirttim. Klaus istemsiz olduğunu düşündüğüm bir şekilde iç çekerken aynı zamanda gözleride kanepeye düşmüştü.

"Sen sıkma canını. Bu onunla benim aramda." dedi dudağının bir kısmını içeri kıvırarak yüzüme bakmak için gözlerini kaldırdığında.

Benden çekiniyor gibi davranması hoşuma gitmeli miydi yoksa aramızda kurulmayı bekleyen bağı kıran bir şey miydi, hiç fikrim yoktu. Dileğim her şeyin istediğimiz yönde ilerlemesiydi.

"Peki, karışmayacağım ama fikrimi sormak istersen... Buradayım."

Klaus'un mimikleri yavaş yavaş yüzünden kaybolurken gözleri gözlerime dalıp gitti.

Orada ne düşünüyor diye tahmin etmeye çalışırken gözlerimi kısıp ben de gözlerinin içine dalmaya çalıştım ve bu bana Klaus'u kendine getirip güldüren bir şey olarak geri döndü.

Onu yalnız bırakmayan kahkaham evimin duvarlarına dağılıp giderken dudaklarımı ıslatıp kuruluğunu aldım.

"Teşekkür ederim." dedi narin ve gerçekten minnet içeren bir şekilde. Bir şey daha söylemek istediğini anlatan bakışlarının aksine dudakları hiç oynamadı.

"Biraz daha Supernatural izlemek istediğinden emin misin?"

Diye eline aldığı kumandayı işaret ederek içimdeki gülücüğü dudaklarımı birbirine bastırıp iteklerken gözlerime yandan bakarak ufacık bir tebessüm etti.

"İyi, ben de bunu istiyorum." deyip kanepenin diğer ucundaki küçük yastığa başımı koyarak uzandım.

Üzerimdeki bakışları beni daha da gülümsetirken elimi yüzümün altına koymak için kaldırdığımda gülücükleri bastırmaya çalıştım.

Sessizce televizyonu izleyerek bir saati geride bıraktığımızda bir şey denemek istedim. Bana bakıp bakmadığını kontrol ederek yavaşça gözlerimi kapattım.

Birkaç dakika sonra, "Senin söylediklerini dinleyince Dean o kadar sümsük gelmedi gözüme ve şu yanındaki manyak bir şeymiş-" diye sözlerini yarıda kesenin benim uyuduğumu düşünmesi olmasını istedim.

Yavaşça kanepeden kalktığını, zemine değen adım seslerini ve yeniden geri dönüşünü duyduğumda omzuma değen örtüyü hissetmek içime huzur verdi.

Klaus yavaşça tekrar kanepeye oturduğunda artık sadece kafamın içinde ne düşündüğünü tahmin etme oyununu oynadım.

Nefes alışverişi daha yavaş ve stabil olduğunda yavaşça gözlerimi biraz açıp onu kontrol ettim. Sesini kıstığı televizyonu izlemeye devam ediyordu.

Bir süre yanımda olduğu ve aramızdaki gerginliği azalttığımız için rahatça uykuya dalabileceğimi düşünerek bekledim.

Hâlâ Klaus'un iyi niyetine güvenme konusunu kafamın içinde tartışıp duruyordum.

Kafamın içindeki ses bana yanında uyumayı değil onu dinlemeyi emrediyordu.

Kurnaz, zeki ve iyi bir oyuncu olduğunu bilmeyen biri bile ona iki çift sözüyle güvenmemeliydi.

Eğer benimle yine oynuyorsa ben de onunla oynuyor gibi önlem almalıydım hissettiğim her şey gerçek olsa bile.

Zira kahrolası ölümsüz hayatımın kahrolası olarak kalmaması tamamıyla Klaus Mikaelson'a bağlıydı.

Zaman kavramını ve rahatlığımı yitirecek kadar bir vakit geçtiğinde en azından rahatlığımı sağlamak için ayaklarımı Klaus'un dizlerinin üzerine uzattım.

Burnundan gülümsediğini duyduğumda dişlerimi sıkıca bastırdım. Klaus örtüyü ayaklarıma kadar çekip bir kolunu bacaklarımın üzerine bıraktığında derin bir iç çekerek başımı sağa yatırdım.

Televizyonun kapandığını duyduğumda ne yapacağını merak etsem de yerinden bile kıpırdamadı.

Ardından nefes alışverişi düzensizleşti. Gözlerimi azıcık açarak Klaus'u bir saniyeliğine görüp tekrar kapattığımda kuruyan dudaklarımı ıslattım.

Başını kanepenin başına yatırmış gözleri tavana bakıyordu.

Parmakları örtünün üzerinden bacağıma daireler çizmeye başladığında tekrar gözlerimi biraz açıp aynı hızla kapattım.

Bu kez öncekinden tek farkı gözlerini kapatmış olmasıydı.

Klaus'un yavaş ve düzenli kalp atışları ile stabil nefes alışverişini duyana dek uyanık kalmıştım.

Yatmak için uzanıp saatlerce uyanık ama gözleri kapalı beklemenin bu kadar yorucu olduğunu hiç düşünmemiştim. Bunu bir kez daha yapmamayı bir köşeye not alıp artık uyumak istedim.

Değerli okuyucularım bölüm sonlarına aklımın estirdiği kısa cümleler haricinde başka cümleler bırakmamaya çalışıyor olsam da şimdi uzun sayılan bir paragraf sizi bekliyor.

Bölüm atma konusunda bir sıkıntım olmasa da beni yorumlarınız ve oylarınızla teşvik etmeniz konusunda size rica ediyorum.

Hikayenin bu bölümüne dek sabırla geldiğiniz için teşekkürler bir sonraki bölüme dek kendinize iyi bakın, görüşmek üzere.

LİSYANTUSWhere stories live. Discover now