60. Kralın ölümü.

1.7K 233 310
                                    

Selam, nasıl da erkenciyim bugün.

Yorum sınırı koyacağım, çünkü yorumlarınız o kadar azaldı ki. Bencilce düşünmeyin ama bölümü attıktan sonra sizin yorumlarınızı okumak isteyerek bölüm yazmak istiyorum. Çok kızmayın bana tamam mı?

Yorum sınırı: 250 (geçerse gece atacağım yb)

İyi okumalar.


Ben kocasının sözünden çıkmayan bir omega olduğumdan Taehyung'un bana vermiş olduğu sözle birlikte yanlarından ayrılmak durumunda kaldım. Bana bu saraydayken sürekli yardımcı olan Sangsu ile karşı karşıya gelmek uzun zamandan sonra çok iyi hissettirdi. Tabi biraz perişan halimden dolayı bana iki saat evham içeren bir konuşma yaptı. Ardından küveti hazırlayıp, hali hazırda durmaya devam eden odamın içinden bana kıyafetler getirdi.

Açıkçası bunların halen burada duruyor olması şaşırtmıştı beni. Boşanmanın üzerinden bir hayli zaman geçti. O olayın ardından tek bir çöpüm bile geriye kalmaz diye düşünürken, demek ki halen bize kıymet verenler varmış. Kaynanam gibi. Elbette ben böyle düşündüm, sonra Sangsu bana, "Efendim ortalığı tozu dumana kattıktan sonra kimsenin aklına gelmedi buradaki eşyalarınızı toplamak," deyince, biraz onu çimdikleyip, "Aferin ne güzel de teselli veriyorsun bana," diyerek azarladım onu.

Neyse ki duştan sonra gönlümü almayı başardı. En azından Taehyung'u sabaha kadar bekleme durumundan can sıkıntısı olarak içimi sıkan huzursuzluğu çenesiyle yormayla başardı. O kadar çok konuştuk ki, aklımda kalan durumları en uzun haliyle söyleyeceğim size.

Bu arada söylemeliyim ki, kendi odamda değil Taehyung'un odasında kalıyordum. Çünkü benim çiçek kokulu çarşaflarımdan ziyade onun odaya sinmiş sert kokusunu alıyor olmam çok daha güzeldi. Sangsu ilk biraz baygınlık geçirecek gibi oldu ama onu da hallettik bir şekilde. Pencereleri açtık.

Taehyung bu odaya kimsenin girmesine izin vermiyormuş. Ve kırışık çarşaflarına bakacak olursak onun da benim gibi uyurken bir mücadele içinde olduğu belliydi. Çok özledim onu. Keşke şu anda onunla şu yatakta sarılarak uyuyor olsaydım. Beni kucağına alsaydı. Saçlarımı okşasaydı. O hemencecik yokken çok duygusal olmaya başladığımı fark ettim.

Özellikle Taehyung'un ben yokken sürekli arayış içinde olmasını, hastalanmasını ve babasıyla olan kavgasını. Sangsu bunun hakkında bana pek bir şey söylemedi. Söylentilerden ibaret olduğunu düşündürtse de bu kısa zamanda dengeler bir hayli bozulmuş. Kısacası Taehyung'un üzerindeki iftiralar kalkmış olmasına rağmen halen eski konumda değildi. Sadece prensti ve Sehun iblisinin adını geçirince, midem bulanarak koşar adım tuvalete gitmek zorunda kaldım.

Ondan sonra uyumak istediğimi söyledim. Elbette bu büyük bir yalandı. Taehyung olmadan bazı şeylerin anlamı yoktu. Karnımın içinde artık ona ait olduğunu bildiğim bebeğimle yalnız hissediyordum. Sanırım ağlamak için yine bahaneler arıyordum. Kendi ailemi aramaya çekindiğim kadar bahaneler.

Ve Kralın neden acilen çağırdığını da anlamak istiyordum. Taehyung endişeliydi. Bir şeyler yolunda gitmiyordu muhakkak. Aksi olsaydı beni asla yalnız bırakmazdı. Burada üçümüzün geçireceği ilk gece bilhassa.

Yine de en sonunda gözlerim düşünmekten ve yorgunluktan kendini kaybettiğinde, bunu uyandığımda fark etmiştim. Bir an hiç uyumayacağım sandım. Ancak keşke uyanmasaydım diyeceğim kadar yalnızdım. Yatağımın yan tarafı halen boştu. Ama sanki Taehyung orada duruyormuş gibi elim orada hafifçe gezindi.

"Gelmemişsin," diye söyleniyordum lakin bu hayıflanmaktan dolayı değil, endişe dolu olmaktandı. "Bana karşı verdiğin sözü tutamayacak kadar neler mücadele etmek zorunda kaldın kim bilir."

prince of my dreamTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon