48. Duydum ki, vazgeçmişsin benden.

2.1K 271 443
                                    

SELAM... gece kuşunuz geldi ama nasıl geldi bir bilseniz!! 

Bu bölüm öyle bir bölüm ki, hemen okuyun ama yorum da yapın. Ciddiyim bakın'' aşırı heyecanlıyım. Tepkilerinizi okumam lazım :D sonra siz bölüm sonunda kudurduğunuzla kalırsınız... ben tarafından tehdit edildiniz.

İyi okumalar, ballı itiraflar.



Ağzımdan çıkan sözlere verdiğim tepki, derin bir karmaşayken bunu gerçekten yapıp yapmadığımdan emin değildim. Çünkü sözlerimden dolayı doğan kısa süreli bir sessizliğin ardından yerini kulağımı ve gözlerimi kanatacak kadar çok flaşların patlamasına sebep oldu. Yüzümü sakınmak için elimle kapatmaya çalışırken onlardan yükselen sorular peşin sıra geliyordu.

"Veliaht Prens bu evliliğe ihanet mi etti?", "Sarayda kötü muamele mi görüyorsunuz?", "Saray, halkın değerlerini umursamıyor mu?", "Yaratmış olduğunuz bu skandal için ne düşünüyorsunuz?", "Halkı isyana mı davet ediyorsunuz?" gibi çokça sorular, benim beklediğim türden değildi. Açıkçası gerçekten neyi beklediğimi bilmiyordum. Sadece öylece boşanabilmeyi ve hayatıma en azından eskisi gibi devam edeceğimi umuyordum.

Oysa ben, farkında olmadan çok daha büyük bir skandalı sözlerimle beraberinde getiriyor olmuştum. Bu insanların barbarca, akbaba gibi duran tavırlarından dolayı korktum. Ama nedense en büyük korkum, hemen yan tarafımda duran Taehyung içindi.

Sekreter Lee, tüm bu yozlaşmış insanların kameralarını kapatmak için uyarırken bunu yapmak için diğer güvenlik ekibinden yardım almaya başladı. Tüm o insanların önünde şimdi didik didik incelenerek durmak mide bulandırıcıydı. Açıkçası buradan kaçıp gitmek istiyordum. Sanırım bu yaratmış olduğum kaosun sorumluluğunu alamıyordum.

Ve her şeye rağmen, Taehyung ayağa kalktı ve elimden tuttu. Bunu yaptığında gözlerimin içine bakmıyordu bile. "Gitmemiz gerekiyor buradan," dedi sadece. Buna çok ihtiyacım vardı. Beni kaldırıp sürüklerken sitem etmedim, aslında elimi tutup beni buradan uzaklaştırdığı için minnettardım.

Şimdi onunla eşitlenmişiz gibi hissediyordum, bu normal miydi?

Değildi. Çünkü bu yaptığımla ben daha acımasız biriydim, değil mi?

Ve elini tutarken sıktığımı, stresten dolayı titrediğimi anlayamıyordum bile. Bana bağırmasını, bunu nasıl yapabildiğimin hesabını sormasını istiyordum. Ama o sadece elimden tutuyor, ayakları acele ediyor, benim bir adım önümden giderken yüzünü göremediğim için ne düşündüğünü anlayamıyordum.

En nihayetinde beni odamın önüne getirdiğinde, ellerini parmaklarımdan tümüyle çektiğinde, durdu öylece. Sırtını izliyordum. Çünkü bundan fazlasını yapamazmışım gibiydi. Ama bu kadar suskun olması ve bana sırt çevirmiş olmasıyla, "Bir şey demeyecek misin?" diye sordum çekinerek.

Yutkunduğunu ve derin bir soluk aldığını işittim. Bana doğru yavaşça dönerken üzerimdeki baskı arttı. Heyecanımdan dolayı ellerim uyuşmaya başlarken, onun gözleriyle karşılaştığımda, Medusa diyordum içimden. Beni taşa dönüştürmek istercesine soğuk, uzak ve gizliydi.

Dudakları belli belirsiz kıpırdadı. Daha çok bakışlarıyla beni yokladı. Onun bana susarak bakıyor olması bile bir cevap gibiydi aslında. Yine de duymak istiyordum. Sesini duymayı, kızgınsa kızgınlığını, hüzünlüyse de hüznünü hissetmek istiyordum. Böyle suçluymuşum gibi değil. Her şeyi ben yapmışım gibi değil.

"Söyleyecek bir şeyin kaldığını sanmıyorum," dedi ve gözleri ağırca kirpikleri tarafından kapandı, yavaşça açıldığında nemli görünüyordu. "Her şey senin istediğin gibi oldu. Bu şekilde benden ne kadar çok kurtulmak istediğini anlamış oldum. Bana bir açıklama fırsatı sunmadığını da."

prince of my dreamWhere stories live. Discover now