54. İffete sürülmek istenen leke.

1.8K 241 349
                                    

Merhabalar; bu bölüm için yorum yapamayacağım ama yukarıdaki medyaya bakın. İlk bölümden yazdığım bir şey. Ona göre okuyun yani.

Püf. Kaos ve dram seviyorum diye dövmeyin. Akışına okuyun tamam mı?

İyi okumalar...






Fiyaskolar içinde kalakalmıştım. İmdat!

Acıyla inleyen birkaç sesin yanında benim şu anda kalp krizi geçirdiğimi sanmamın ne önemi vardı? Hoseok bayılmışsa ne olmuş, zaten uyandığında bayıldığı yerin bir mezarın üstü olduğunu görünce tekrardan bayılırdı muhtemelen. Sonuçta Yoongi saçlarının arasından sızan kan damlalarını gördüğünde kan tuttu diye bayıldıysa veya Seokjin artık deforme olmuş yüzünün kahrından dolayı bayıldıysa ne olmuş yani. Sonuçta ölmemişlerdi değil mi?

Ama ben, zavallı ben her an acı içinde şuracıkta çömelerek kalakaldım yerimde.

Annem ve babam olayı çok bilinçli ebeveynlermiş gibi ele alırken, benim korkudan feri dönmüş bir tavşan gibi kaynanamın sesine kulak kesilmem... kesinlikle arkadaşlarımı satıyor olmamla alakalı değildi. Biliyorsunuz. Bu kadar kan ve teri biz sadece Taehyung için yapıyorduk. Diğerlerini de bir adak niyetine kullandığımıza göre bence benim gidip de dönmeyen Kraliçeye bakmamda hiçbir sorun yoktu.

Zaten götü kokuşmuş bir halde zorlana zorlana, "Yardım edin," diye cızırdayan kaynanamı çamurun içinde oynayan bir domuz gibi görürken, bu durum beni daha çok dehşete düşürdü. Sen bu hallere düşecek kadın mıydın oysaki. Hemencecik ona yardım etmek için koşuyordum ki, işte o zaman başladı bizim travma.

Yeri göğü inletircesine bir ses duyuldu. Kulaklarımı kapatmak zorunda kaldım. Eğer biri gece gece buraya gelip can sıkıntısından torpil patlatmadıysa, silah sesi duymuştum ben. Silah? Ne oluyordu burada şu anda. Bizi yakalamaya mı gelmişlerdi? Bu olamazdı. Hiç yasal değildi. Tıpkı bu saatte bizim burada olmamız gibi.

Kraliçe bana git işareti yaptı. Anlam veremeyerek elimi uzatmaya çalışırken o elindeki USB'yi ileriye doğru fırlattı. "Kaç Jungkook," dedi. Benden bunu neden istediğini bile anlamazken refleks olarak kaçmaya çalıştığımda o da yerinden kendisi kalkmış ve annemin bana karşı çığlık atışını işitmiştim.

"Jungkook kaç, bu adamlar seni soruyor!"

Ne? Neden? Şaka?

Korkarak kaçmaya başladım. Ama inanın neyden kaçtığım konusunda en ufak fikrim bile yoktu. O peşimden gelen insanların benden ne istediği konusunda da. Cidden de birileri geliyordu peşimden. Çünkü neredeyse bir tazı gibi koşmaya çalışırken, daha ikinci dakikasında bacaklarım sızladı ve ben çantada bir keklikmişim gibi sekerek koşmaya başladım. Arkamda neler oluyordu, ailem iyi miydi? Onları şu anda gerimde bırakıyor olmak ne kadar onurlu bir davranıştı?

Düşünmeye zaman yoktu. Ve bu kaçmanın sonu da. Çünkü mezarlığın sonuna gelmiştim. Beni ölümüne korkutan hayaletler ve yoğun karanlık zaten şimdi düşüp bayılmama yetecek kadar öldürücüydü. Ki çok zayıftım. Peşimden sadece biri geliyordu. Onu alt ederim sanıyordum. Lakin karşımda iri cüssesiyle duran alfa bana doğru geldiğinde ve yüzünün yarısını açığa çıkaran o görüntüyle donup kaldım. Tam ağzımı açıp kendimi müdafaa edeceğim türden cümleler sıralamak için hamlede bulunacaktım ki, elinin arkasından ortaya çıkan görüntüyle zangırdamaya başladım.

Ben hayatımda hiç silah görmemiştim bile. Ve o şey bana doğru uzanmıştı. Öleceğim diyordum, hem de mezarlıkta. Benim ölümüm bu kadar kolay olmamalıydı!

prince of my dreamWhere stories live. Discover now